Aynı mektupta ayrı bir müjde daha veriliyor: bir günahın terki
vacip olduğundan, böyle bozuk bir ortamda yüzlerce günahı terk etmekle
yüzlerce vacip işlenmiş olacağı müjdesi...
Birkaç asır önce, bu
günahların yüzde birisine bile maruz kalmayan insanlar, bu vacipleri
işleyemiyorlardı, onun yerine salih amel sahasında yol alıyor, bu yönde
ilerliyor, nafile ibadetlerini artırıyorlardı. Şimdi ise, salih amel
işlemek zorlaşmış. “Farzlarını yapan, kebireleri (büyük günahları)
işlemeyen kurtulur” hükmü bir müjdeli haber olmasının yanı sıra, bu
asrın dehşetinin de bir ifadesi, bir göstergesidir.
Biz asrı
yargılamakla vakit geçireceğimize, kendi nefsimizle uğraşalım ve onu
şeytana uymaktan alıkoymaya çalışalım. Bunda başarılı olanlar
çoğaldıkça, asır da bu mutlu insanlara uymak zorunda kalacaktır.
Prof. Dr. Alaaddin Başar
Cevap 2:Vesvese
bir şeytan işidir, şeytandan kaynaklanan bir musibettir. Şeytanın kalbi
kurcalaması, karıştırmasıdır. Şeytanın tek hedefi kalbdir. Tek emeli,
kalbi bozmak, onu işe yaramaz hale getirmektir.
Neden kalb şeytanın hedef tahtasıdır? Cevabı Kur'ân'-dan alalım:
"Bilin ki, Allah kişinin kalbine ondan daha yakındır."(1) "Kim Allah'a iman ederse, Allah onun kalbine hidayet verir."(2)
"Kalbler
ancak Allah'ın zikriyle huzura kavuşur."(3) "İmanlarına iman katmak
için mü'minlerin kalblerine sükûnet ve emniyet veren Odur."(4)
"Allah
size imanı sevdirdi, onu kalblerinize benimsetti."(5) "Mü'minler o
kimselerdir ki, Allah'ın adı anıldığı zaman kalbleri titrer."(6)
Kalb hakkında yüzlerce âyetten sadece mealini verdiğimiz bu birkaç âyette kalbin şu özelliklerini öğreniyoruz:
1. Allah kalbe yakındır.
2. Allah kalbe hidayet verir.
3. Kalb Allah'ın zikriyle huzura kavuşur.
4. Allah kalbe sükûnet ve emniyet verir.
5. Allah imanı kalblere benimsetir.
Evet,
kalb imanın merkezi, zikrin merkezi, hidayetin merkezi, sükûn ve
huzurun merkezi ve bütün duygularımızın merkezidir. Şeytan ise
mü'mindeki bütün bu güzelliklerin düşmanıdır. Mü'mini bunlardan mahrum
kılmak için elinden gelen düzenbazlıkları, hileleri ve oyunları yapar.
Bunun için bütün mesele kalbi şeytanın hilelerinden uzak tutmaktır.
Yoksa kalb bir kere bozuldu mu, bütün beden ve duygular bozulur.
Hadis-i şerifte ifade edildiği gibi, "Dikkat ediniz!
Bedende bir et parçası vardır; o düzeldiğinde bütün beden düzelir, o bozulduğunda da bütün beden bozulur."
Vesvese
ilk defa şüphe şeklinde gelir. Şeytan önce şüpheyi kalbe atar. Ancak
kalb hemen tepki gösterir, savunmaya geçer. Fakat savunmayı bırakır,
kabul ederse, şeytan birinci atışta hedefe isabet ettirmiş demektir.
Fakat kalb kabul etmezse, orada bir iz bırakır, sonunda bir pus, bir
leke oluşturur. Bir süre sonra hayal aynasına bazı pis düşünceler
yansır, edebe aykırı bazı çirkin görüntüler oluşur. Zaten bu görüntü ve
leke kalbin hırçınlaşıp feryat etmesine, sıkılıp daralmasına kâfi
gelmiştir. Sonunda "Eyvah!" diyerek ilk hastalık mikrobunu kapmış olur
ve ümitsizliğe düşüverir.
Vesvese mikrobunu kapan insan, kalbinin
Rabbine karşı edepsizlikte bulunduğunu sanır, telaşa kapılır, titrer ve
birdenbire heyecan dalgası bedeninin her yanım sarar. Bütün duygular
yaralanmıştır, kalb penceresi puslanmış görüntüler netliğini
kaybetmiştir. İnsan bu halden kurtulmak için çırpınıp durur. Ancak
kalbinin gerçek sesine, yani kalbe gelen melek ilhamına kulak
vermediğinden bir an için kendini boşlukta hisseder ve neticede
huzurdan kaçar, gaflete dalar.
Evet, artık iyice mikrop kalbi
sarmıştır. Bu anda insan bîçaredir, çaresizdir. Kurtuluş yollarını,
tedavi çarelerini arar. Bu yaranın merhemi ve ilacı nedir?
Ve tedavi yolu:
Birinci
tedavi: Bu durumda en önemli mesele, heyecana yenilip telâşa
kapılmamaktır. Böyle bir vesveseye kapılan insan telaşa düşmemeli,
endişe etmemelidir. Telâş ve endişeye sebep olan şeyin gerçekte var
olması gerekir. Oysa kalbe ve hatıra gelenler, birer hayal ürününden
başka I birşey değildir. Hayalden geçen çirkin şeylerin bir değeri, bir
önemi yoktur. Üstelik insana bir zarar da vermez.
Bunun için
insanın küfre iten şeyleri hayal etmesi onu küfre götürmediği gibi,
edebe aykırı birşeyi düşünmesi de E edepsizlik olmaz. Çünkü bir şeyin
hayalden geçirilmesi bir l karar ve hüküm sayılmaz. Bundan dolayı
insanı bağlamaz, iyiliğinin veya kötülüğünün delili sayılmaz, hakkında
bir sonuca götürmez. Oysa edepsizlik, kötü söz ve çirkin bir kelimenin
ifadesi bir hükümdür. Küfrü ve çirkin sözü hayalinden geçiren insan
bunu söylemiş değildir ki mes'ul durumda kalsın.
İkinci
tedavi: Kalbe gelen çirkin sözler, edebe aykırı haller kalbten
gelmiyor, bunun için kalbe ait değildir. Çünkü bu sözlerden kalb
rahatsızdır; sıkılıyor, daralıyor. Kalbin bir ürünü olmadığı için bir
kuruntu ve evhamdan başka bir şey değildir. Kalbten kaynaklanmadığına
göre, şeytandan kaynaklanıyor, belki kalbe yakın olan şeytanın
lemmesinden geliyor.
Lümme-i şeytaniye hadiste şöyle ifade edilmektedir:
Hadisi Abdullah bin Mes'ud rivayet etmektedir. Resul-i Ekrem (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
"Âdemoğlunda
bir şeytanın lemmesi vardır, bir de meleğin lemmesi vardır. Şeytanın
lemmesi, şerre (küfür, günah ve zulme) teşvik etmek ve hakkı
yalanlamaktır; meleğin lemmesi ise iyiliği ilham etmek ve hakkı tasdik
etmektir. Bunu her kim vicdanında hissederse Allah'tan olduğunu bilsin
ve Allah'a hamdetsin. Öbürünü hisseden de şeytandan Allah'a sığınsın.
Daha sonra Resulullah (a.s.m.) şu âyeti (meali) okudu: 'Şeytan sizi
fakir düşmekle korkutur da, cimriliğe ve kötülüğe teşvik eder. Allah
ise Kendi hazinesinden size mağfiret ve bolluk vaad ediyor..."(7)
Hadis-i
şerifte geçen lemme, hadis âlimleri tarafından "şeytanın inmesi,
yakınlığı, dokunması ve vesvesesi" olarak açıklanırken, meleğin lemmesi
de "ilham" olarak izah edilmektedir.
Lemme, şeytan ve meleğin
kalbteki üssü, merkezi, karargâhı ve santralıdır. Bunlar birbirlerine
çok yakındır. Şeytan kendi karargâhından kalbe devamlı vesvese okları
fırlatarak insanı küfre, isyana ve günaha çağırır, hakkı ve hakikati
reddetmeye yöneltir; melek de şeytanın lemmesini bertaraf etmek için
karşı atağa geçer, ilham vererek, onu hayra, güzelliklere, sevaba ve
hakka çağırır.
İşte insanın kalbine gelen, hayal aynasına yansıyan bu çirkin sözler, şeytanın santralından gelmektedir.
Aynı
kalbde şeytanın santralı ile meleğin santralının birbirine yakın
olması, aynanın parlak yüzü ile mat yüzünün birarada bulunmasına
benzer. Bir başka ifadeyle bir kütüphanede iyi kitapla kötü kitabın
yanyana durması gibidir.
Bunun için melek ilhamı ile şeytan vesveseninin birbirine yakın olması insana bir zarar vermez.
Nasıl olursa, insan vesveseden zarar görür?
İnsan
vesvesenin zarar vereceği vehmine kapılır, zarar verdiğini düşünürse
zarar görür. Böylece kalbini sıkıntıya sokmuş, ıztıraba sürüklemiştir.
Çünkü hayali hakikat sanmıştır. Bir şeytan işi olan vesveseyi kendi
kalbine mal etmiştir. Şeytanın vesvesesini kalbinden gelen bir söz gibi
kabullenmiştir. Yani vesvesenin zarar verdiği kanaatine varmış, zarar
görmüştür. Tehlikeli sanmış, tehlikeye düşmüştür. Zaten şeytan da böyle
bir şeyi istemektedir ve şeytanın dediği olmuştur.
Bundan kurtulmak için ne yapmalı? Hadiste de bildirildiği gibi, hemen şeytanın şerrinden Allah'a sığınmalıdır.
1 Enfal Sûresi, 24.
2 Teğâbün Sûresi, 11.
3 Ra'd Sûresi, 28.
4 Fetih Sûresi, 4.
5 Hucurât Sûresi. 7
6 Enfal Sûresi, 2.
7 Tirmizî, Tefsîrü'l-Kurân, hadis no: 2988
Not:
Mehmet Paksu Hocamızın Nesil Yayınlarında çıkan "Vesvese; Sebepler ve
Kurtuluş Yolları" isimli eserini okumanızı tavsiye ederiz.
Sual
: Namaz konusunda vesveseye kapılan kimse bu vesveselerden dolayı
namazını tekrar kılmaz. Kesin olarak bilmediği için bu vesveselere
itibar edilmez. Namaz tam kabul edilir. Bu konuda vesveseye ehemmiyet
verdikçe şüpheler daha da artar. Bu sebebten dolayı vesvese üzerinde
kafa yormayıp ehemmiyet vermemek gerekir.
Cevap : 1-Namaz konusunda vesveseye kapılan kimse bu vesveselerden dolayı
namazını tekrar kılmaz. Kesin olarak bilmediği için bu vesveselere
itibar edilmez. Namaz tam kabul edilir. Bu konuda vesveseye ehemmiyet
verdikçe şüpheler daha da artar. Bu sebebten dolayı vesvese üzerinde
kafa yormayıp ehemmiyet vermemek gerekir.
2- Özellikle
namaza yeni başlayanlarda bu tür vesveseler olur. Şeytan namazı zor
hale getirmek insanı namazdan uzaklaştırmak için insana vesvese verir.
Namazın kabul olmadı eksik kıldın tam oldu mu diye sürekli vesvese
gelir. Bu durumda şüpheye yer vermeden, gelen vesveseler üzerinde fazla
durmadan namaza devam etmek gerekir. Namazın nasıl kılınacağını iyice
öğrendikten sonra en güzelini yapacağım diye kendimizi sıkıntıya
sokmaya gerek yoktur.
(hanimlar.com)http://www.habervaktim.com/haberoku.php?id=20977