FORUM ANA SAYFA
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaPortal*GaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Namazı terk ettim. Tekrar nasıl başlayabilirim?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
taz
Sitenin Onur Üyesi
Sitenin Onur Üyesi
taz


Erkek Mesaj Sayısı : 1497
Yaş : 45
Kayıt tarihi : 18/04/08

Namazı terk ettim. Tekrar nasıl başlayabilirim? Empty
MesajKonu: Namazı terk ettim. Tekrar nasıl başlayabilirim?   Namazı terk ettim. Tekrar nasıl başlayabilirim? Icon_minitimeCuma Nis. 25, 2008 11:55 pm

Yaklaşık on beş sene önce, bir arkadaşımızı ziyarete gidiyorduk.
Arkadaşlarımızla birlikte otobüsümüzde yol alırken sabah namazının vakti
girmişti. Açıkçası, yolun ne kadar süreceğini, sabah namazına yetişip
yetişmeyeceğimizi bilmiyordum. Her yolculukta yaşadığım ''namaz sancısı''
öylesine kaplamıştı ki her yanımı, uyuyamıyordum

Namazı terk ettim. Tekrar nasıl başlayabilirim? Resim17438_2Bu güzergâhta ilk defa seyahat ettiğimden, nerede
mola verileceğini ve gideceğimiz yere ne zaman varılacağını bilmiyordum.
Tecrübeli arkadaşlarımdan birine yaklaştım:
“Namazı ne zaman kılacağız? Ben
buraları bilmiyorum, namazı kılacağımız yere geldiğimizde bana haber ver”
dedim.
Uykulu gözlerle cevap verdi:
“Tamam kılarız, merak etme.” Sonra da
gözlerini kapayıp uyumaya devam etti.
Hem de namazını kılan, çok dindar bir
arkadaşımızdı o. “Merak etme” dedi, ama merak etmemem mümkün mü?
Ne zaman
uyanacak, nasıl uyanacak, belli değil. Hani dese ki, “Seni uyku tutmuyorsa, beni
şu saatte uyandır ki hazırlık yapalım.” Tamam. Ama yok.
Dakikalar birbirini
kovalıyor, sabırsızlık içerisinde sayıyorum saniyeleri. Güneş ışığı doğmak için
saniyede 300 bin kilometre hızla koşuyor. Etrafta hiçbir çaba yok.
Keşke,
güzergâhın nasıl olduğunu bilip abdestli olsaydım, hiç değilse arabada kılardım.
Şimdi bu da mümkün değil.
çaresiz, bir diğer arkadaşımıza yöneldim: “Namaz
geçmek üzere. Ben şoföre namaz için ricada bulunacağım. Durmazsa ineceğim”
dedim. Kaşlarını çattı, alaycı bir ifadeyle:
“Ya sen aklını mı kaçırdın?”
dedi.
Şaşırdım, üzüldüm, kırıldım. Namazlarını kıldığını bildiğim bir
kimseydi o.
Gerçekten ben aklımı mı kaçırmıştım? Otobüste mışıl mışıl uyuyup,
uslu uslu, ses çıkarmadan, Rabbimi düşünmeden oturmalı mıydım?
Kendimi
sorguladım. Sabah namazını bu kadar düşünmekte haksız mıydım? Cevabını, merhum
babamdan dinlediğim şu hatırada bulabilirsiniz:
Babam, 1950’lerde Emirdağ’da,
dayısına misafir oluyor. Onların iş yeri, büyük İslâm âlimi Bediüzzaman
Hazretlerinin kaldığı evin tam karşısında.
Geceyi dayısıgilde geçiren babam,
sabahleyin bir ağlama sesiyle uyanıyor.
Şöyle anlatıyor babam: “Baktım ki,
dayımın oğlu hıçkıra hıçkıra ağlıyor. Kocaman delikanlı, ama çocuk gibi gözyaşı
döküyor.”
Bu durum karşısında, başına kötü bir olay geldiğini veya acı bir
haber aldığını sanıyor.
“Hayrola Ceylan, neyin var, niçin ağlıyorsun?” diye
soruyor. Aldığı cevap ilginç:
“Sabah namazına kalkamadık. Baksana, güneş
doğmuş. Onun için ağlıyorum.”
İşte ikinci bir örnek:
Olay, Mehmed Paksu
Hocanın dedesinin başından geçiyor. Dedesi tarlaya ekin biçmeye gidiyor. Tabiî,
uzun yaz günlerinde geç saatlere kadar çalışıyor.
Yorgun ve bitkin bir
şekilde uyuyor. Sabah kalktığında bir de ne görsün? Güneş doğmuş ve sabah namazı
kaçmış.
Namazı kaçırdığına o kadar üzülmüş ki, hıçkırıklara boğulmuş. Beyaz
sakalını kırmızı toprağa sürerek, ağlıyor ve sürekli şöyle diyormuş:
“Ben ne
yaptım, ben ne yaptım da sabah namazını kaçırdım?”
O kadar ağlamış ki, beyaz
sakalı, toprağa sürmekten dolayı kırmızılaşmış.
Evet, namaz için ağlanır,
namaz için akıl kaçırılır, ona can ve canan feda edilir.
Ama şimdi bu gerçek
tam anlaşılmıyor.
öyle bir çağda yaşıyoruz ki, sabah namazını düşünmek
“delilik”, kalkamayınca ağlamak “gariplik” olabiliyor!

Gerçekten
sabah namazını kaçırınca üzülmemiz gerekmez mi?


İmandan sonra en
büyük ve en mühim mesele olan namaz”ın bir vakti geçirilince hiçbir şey olmamış
gibi normal mi karşılamalıyız?
Bir vakit namazı kaçırmak sıradan bir hadise
mi?
Sabaha kadar dünya kupası maçlarını izlemek mantıklı, ama sabah namazını
düşünmek gereksiz mi?
Oysa, uykusundan uyanamadığı için üniversite imtihanını
kaçıran bir genç, üzüntüsünden, kahrından, yeri göğü yıkabiliyor.
Peki,
Peygamberimizin (a.s.m.), iki ayrı hadiste, “Dünya ve içindekilerden hayırlıdır”
dediği sabah namazının sünneti ve farzı, bir maç kadar önemli değil mi?
Dünya
ve içindeki tüm hazinelerden daha değerli olan sabah namazı, bir üniversite
imtihanı kadar ehemmiyet taşımıyor mu?

Namaz için ağlamak,
üzülmek gerekmiyor mu?


Büyük velîlerden Beyazıd-ı Bestamî
Hazretleri bir gün sabah namazına uyanamaz.
Sabah olduğunda o kadar üzülür, o
kadar ağlar, nefsini suçlayıp yüreği yanarak öylesine bir istiğfar eder ki, bu
yüzden sabah namazının sevabından daha fazla ecir kazanır.
Bunu gören şeytan
ertesi gün o zatı erkenden sabah namazına uyarır. çünkü, mü’minler sevap
kazandıklarında şeytan kahrolur. Madem ki, o zatın namaz kılamaması Allah’a daha
çok yalvarmasına sebep olmuştur; şeytana düşen onun ikinci kez gözyaşı döküp
yalvarmasını engellemektir.
Acaba bu zamanda, sabah namazını kaçırdığında
ağlayan, pişman olan, tövbe ve istiğfar eden, nasıl kalkabilirim diye çırpınan
ne kadar mü’min var dersiniz?
Elimizde çok sağlıklı bir istatistik yok. Ama
şu kadarını söyleyebiliriz: üç büyük ilimizdeki üniversiteli gençler arasında
yapılan bir ankete göre, beş vakit muntazam namaz kılanların oranı yüzde 10.
Bunların da en çok kaçırdıkları namaz, hiç şüphesiz sabah namazı.
Beş vakit
namaz kılan mü’minler içinde, haftada, ayda veya birkaç ayda bir sabah namazı
kaçıranların sayısı oldukça fazla. İsterseniz, başta kendi nefsinizde, sonra
çevrenizde küçük bir araştırma yapın. Bu acı gerçeği bütün çıplaklığıyla
göreceksiniz.
Oysa sabah namazı ve tüm farz namazlar, başta Peygamberimiz
(a.s.m.) ve onun güzide ashabının üzerinde titrediği muhteşem bir ibâdettir. Bir
mü’min sabah namazını kaçırdığında “aklını kaçırmış gibi” deli divane olmalı,
tepesi atmalı, dünyası kararmalı, kahvaltı yapacak bir iştah bulamamalı, akşama
kadar kendini cezalandırmalıdır.
Sabah namazı kaçtığı gün, yer yerinden
oynamalı, aklı başından gitmeli, tövbe ve istiğfar için Allah’a el açmalı,
yalvarmalı, af dilemelidir.
Ve hepsinden önemlisi, sabah namazını kaçırma
işini kesinlikle “sıradan” görmemeli, “olabilir” kabul etmemeli; nefsine,
gafletine, uykusuna isyan etmelidir.
Hemen, “Nerede hatâ ettim? Hangi tedbiri
almalıyım ki, bir daha bu acıklı azaba düşmeyeyim?” diyerek çözüm arayışına
girmeli, çözümü bulmalı ve derhal uygulamalıdır.
çünkü, söz konusu olan çocuk
oyuncağı değil, sıradan bir olay değil, üç günlük dünya hayatını ilgilendiren
bir mesele değil.
Sözünü ettiğimiz; bizim, kâinatın ve her şeyin Sahibi,
Sultanı, Yaratıcısı olan Allah’ın huzuruna girme; Onun dergâhında secdeye
kapanma; canımız, cananımız, biricik varlığımız, sevenimiz, sevgilimiz olan
Zât-ı Zülcelâle ibadet etme meselesidir.
Dünyada hiçbir şey bundan daha
mühim, daha lüzumlu, daha sevimli, daha vazgeçilmez olamaz.
Eğer burada bir
eksiğimiz varsa, hatâ bizdedir.
Bir mü’min, haftada bir, ayda bir sabah
namazı kaçırmayı normal göremez, kabullenemez!
Namazlarımızı kaçırıyorsak, bu
gidişe dur demek, silkinmek, titremek, ihmalimize isyan etmek, “Artık yeter”
demek durumundayız.
Kulu olmakla iftihar ettiğimiz Rabbimiz bizden böyle bir
umursamazlık, böyle bir vurdumduymazlık istemiyor.
ümmeti olmakla
şereflendiğimiz Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.), bize ihmalkârlığı ders vermiyor.
Onun bütün ömründe kaçırdığı sabah namazı sadece bir tanedir. O da, savaş
dönüşü, aşırı yorgun ve uykusuz olduğu bir zamanda, nöbetçinin uyuması yüzünden
ve belki de ümmetine böyle durumlarda nasıl davranması gerektiğini ders vermek
hikmetiyle olmuştur.
Gerçek bu iken sabah namazına duyarsız
kalamayız.
Sabah namazı için nasıl bir durumda olursak olalım, ister onu
haftada bir, ister yılda bir, hattâ birkaç yılda bir kaçırıyor olalım; yeni bir
ubudiyet şuuruyla donanmak, yeni bir cehd ve gayret kılıcını kuşanmak, yeni bir
tebliğ ve ikaz harekâtı başlatmak durumundayız.
“Namaz için ne yapabilirim?”
diye çırpınan bir ruhun, zonklayan bir beynin çözüm arayışlarıdır. Allah’a karşı
hiçbir hasenesini göremeyen, “günah hamalı” olmaktan başka elinde bir sermayesi
bulunmayan, ama Allah’ı sevdiğine inanıp, Ona hakkıyla ibâdet edemediğine yanan
bir kardeşinizin çözüm önerileridir.
Bazı Müslümanlar, “Niçin namaz
kılmıyorsunuz?” sorusuna çok basit mazeretler gösteriyorlar. İleriki bölümlerde
daha geniş işleyeceğimiz gibi, “İşim çok, zamanım yok, hastayım” gibi, hiçbir
geçerliliği olmayan bahaneler üretiyorlar.
Oysa namazın ölümden, bayılmadan
başka hiçbir ciddi mazereti yoktur. çünkü namaz, savaşta, yoğun iş anında, hasta
iken, yolculuk esnasında da kılınır. Namaz bu tür basit bahanelerle aksatılamaz.
Sadece bazı kolaylaştırıcı yöntemler vardır.
çünkü, namaz Rabbimizle
buluşmaktır. Bizi yaratanla buluşmaya hiçbir şey engel olamaz, olmamalıdır.
Namazın vakti girdi mi, uygun zaman, uygun ortam ve uygun yer yok diye namaz
kazaya bırakılamaz.
Bir yolculuk sırasında sabah namazının vakti girmişti.
Otobüsümüz bir caminin önünde durdu. Hava şiddetli soğuktu ve her taraf karla
kaplıydı. Caminin avlusunda bir tulumbadan başka abdest alacağımız çeşme yoktu.
Hemen tulumbadan su çekerek sırayla abdest aldık. Cami henüz açılmamıştı.
Kıbleyi camiye göre belirleyerek karlar üstünde namazımızı kıldık. Soğuktu,
üşüyorduk. Ama, içimiz sımsıcaktı. Görevimizi yapmış, huzur içinde yola devam
etmiştik.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.canmuhammed.ile.biz
taz
Sitenin Onur Üyesi
Sitenin Onur Üyesi
taz


Erkek Mesaj Sayısı : 1497
Yaş : 45
Kayıt tarihi : 18/04/08

Namazı terk ettim. Tekrar nasıl başlayabilirim? Empty
MesajKonu: Geri: Namazı terk ettim. Tekrar nasıl başlayabilirim?   Namazı terk ettim. Tekrar nasıl başlayabilirim? Icon_minitimeCuma Nis. 25, 2008 11:56 pm

Namazı terk etmenin azabı çok şiddetlidir

Namazı hiçbir
mazeret olmadan kazaya bırakmanın cezası çok büyüktür. Namazı kılmamak, Cehennem
azabını hiçe saymak demektir. Bir kibriti yaksak, sadece çöp sönünceye kadar
elimizi ateşine tutmaya kalksak, acısına dayanamıyoruz. Yüz derecede kaynayan
suya elimizi sokamıyoruz.
Allah’ın azabına karşı umursamaz olabilir miyiz?

Şu ayet meali, Allah’ın azabına karşı kendini güvende hissetmenin büyük bir
hata olduğunu gösteriyor:
“Yoksa onlar, nimetler içinde yüzerken Allah’ın
azabının ansızın gelmeyeceğinden mi emin oldular? Hüsrana düşmüş bir topluluktan
başkası ise Allah’ın azabından emin olmaz.” (A’raf Suresi: 99)
Hiç kimse,
Allah’ın azabına karşı korkusuz ve ilgisiz olamaz. üstelik namaz gibi bir ibadet
söz konusu olduğunda, kendimizi rahat hissedemeyiz.
Bazı kimseler, “Ben
yanmayacağım, ruhum yanacak” gibi gerçekle ilgisiz sözler sarf ediyorlar.
Cehennem azabı, bedene ve ruha uygulanacaktır. Hem ruha bile uygulansa, ruh
bizim değil mi? üstelik Cennete gidip sonsuza dek mutlu olmak varken, niye azaba
talip olalım?
Namazı hiç kılmayan veya sık sık kaçıran insanlar, birçok
bahane uydururlar. Namaza engel gösterilen hiçbir şeye “mâzeret” gözüyle bile
bakmadığım için, ısrarla “bahane” kelimesini kullanıyorum. çünkü, namazın
mazereti ancak ölüm riski, koma hâli ve bayılma gibi aşılamayacak engeller
olabilir. Bunun dışında bizim nefsimizin gösterdiği engeller, çok basit ve
kolayca aşılabilecek bahanelerden başka bir şey değildir.

Namazı hiç
kılmayan veya sık sık kaçıran insanlar, birçok bahane uydururlar. Namaza engel
gösterilen hiçbir şeye “mâzeret” gözüyle bile bakmadığım için, ısrarla “bahane”
kelimesini kullanıyorum. çünkü, namazın mazereti ancak ölüm riski, koma hâli ve
bayılma gibi aşılamayacak engeller olabilir. Bunun dışında bizim nefsimizin
gösterdiği engeller, çok basit ve kolayca aşılabilecek bahanelerden başka bir
şey değildir. Şimdi bu bahaneleri tek tek işleyerek
çürüteceğiz.

önemini bilmemek
Namaz kılmamanın en
büyük sebebi, önemini bilmemektir. Namazın ne büyük bir ehemmiyet ve kıymet
taşıdığını bilmeyen nice Müslüman, “İşin var, sonra kılarsın”, “Neyse sonra kaza
edersin” gibi cümleler kullanırlar.

Oysa namaz o kadar önemlidir ki,
insanın yaratılış sebebinin en büyüğü budur.

Düşünün bir kere: Rabbimiz
Kur’an’da meâlen, “Ben cinleri ve insanları, ancak Bana ibadet etsinler diye
yarattım” buyuruyor. (Zâriyât Sûresi: 56)

Daha ötesi var mı?

Hem
Rabbimiz, hem Peygamberimiz (a.s.m.), en büyük ibadetin namaz olduğunu
belirtiyorlar. Bu kadar açık gerçek ortada iken farklı bir şey düşünmek mümkün
mü?

Bizim ve her şeyin yaratıcısı, bizi dirilten ve öldüren, ahirette
bizi hesaba çekerek sonsuz bir mükâfat veya azap verecek olan Allah, çok açık ve
net bir şekilde, bizi ibadet ve namaz için yarattığını buyuruyor, ısrarla namazı
emrediyor. Bizim farklı bahanelerle namazı terk etmemiz, kendi kendimizi
aldatmak ve başımızı kuma sokmak olmuyor mu?

Evet, içinde bulunduğumuz
gafletten uyanalım. Namazı vaktinde, hiç kaçırmadan, ezan okunur okunmaz,
dosdoğru ve hakkını vererek kılalım. Eğer hemen uyanmazsak, bilelim ki,
Cehennemde uyanmak çok geç olacaktır.


“Allah Gafûr ve
Rahîm’dir, affeder” düşüncesi

Namaz kılmayan insanlardan bazıları ve
en başta nefsimiz, “Canım ne olacak, Allah affeder” der. Namazı terk eden nice
insan, Rabbimizin af ve mağfiretinin sonsuz olduğunu, Onun her şeyi affedeceğini
söyler. Oysa bu, şeytanın bir tuzağıdır.

Elbette Rabbimiz şirkin dışında
bütün günahları affeder. Ama nasıl?

Şu ayet meali bizi bu konuda daima
uyanık tutmalıdır:

“Ey insanlar! Rabbinizin emir ve yasaklarına karşı
gelmekten sakının. Ve öyle bir günden korkun ki, ne babanın evlâdına, ne evlâdın
babasına hiçbir faydası olmaz. Allah’ın vaadi şüphesiz haktır; sakın dünya
hayatı sizi aldatmasın. O çok aldatıcı şeytan da, Allah’ın azabını unutturup
sadece affına güvendirerek sizi isyana sürüklemesin.” (Lokman Suresi:
33)

Son cümle apaçık bir şekilde “Nasıl olsa Allah affeder” diyerek,
namaza karşı ilgisiz olmanın yanlışlığını ortaya koyuyor.

“Gafûr ve
Rahîm” olduğu için namaz konusundaki ihmalimizden dolayı bizi affedeceğini
umduğumuz Rabbimiz, açıkça bu konuda bizi uyarıyor, aldanmamızı
istemiyor.

Biz şimdi, Rabbimizi Kendisinden daha mı iyi tanıyoruz ki,
“Affeder, affeder” diye namazı terk ediyoruz? Sanki, “Allah her ne kadar
Kur’an’da 70 defa namazı emrediyorsa da, merak etmeyin O merhametlidir, affeder”
diyoruz.

öncelikle şu gerçeği unutmayın: Rabbimizin merhametine ve affına
güvenerek günah işlenmez. Ancak gafletle günah işlenmiş, ama sonunda pişmanlık
duyulup af dilenmişse, o başka. Şu uyarıya dikkat edin:

“Allah katında
makbul olan tevbe, o kimsenin tevbesidir ki, onlar bilmeyerek kötülük işlerler
de, çok geçmeden pişman olup tevbe ederler. İşte onların tevbesini Allah kabul
eder. ”

(Nisâ: 17)

Demek ki, tevbenin kabul olabilmesi için
günahın “bilmeyerek” işlenmesi ve çok geçmeden pişman olunması gerekir. Oysa
namazını kılmayan nice insan, hem bile bile bu günahı işliyor, hem de hiç pişman
olmadan her gün aynı günahı işlemeye devam ediyor.

Evet, Rabbimizin güzel
isimleri içinde en fazla olan, “şefkat, af ve merhamet” manasını taşıyanlardır.
Rahmetinin, gazabını geçtiğini belirten de Odur. Kendisine ortak koşmaktan başka
her şeyi affedeceğini de belirtmiştir.

O kadar ki, ömründe bir namaz bile
kılmadan affettiği ve Cennete koyacağı insanlar vardır. Ama, bütün ömrünü
namazla geçirdiği halde ayağı kayıp Cehenneme yuvarlananlar da
bulunmaktadır.

Gafletle günahı işleyip, sonradan ayılan, kendine gelen,
şuurlanan bir insan, “Ben ne yaptım, ne büyük hata işledim” diye sarsılır, ciddi
bir pişmanlık duyar ve affedilmesi için yalvarırsa, Rabbimiz
affedebilir.

Dikkat edin: “Affedebilir” diyoruz. çünkü, Allah’ın af ve
mağfireti hiç kimsenin ipoteği altında değildir. Hiç kimse Ona ait bir yetki
hakkında fikir yürütemez, Onu etkileyemez.

Ve en büyük günahlardan
birisi, “Allah bana azap etmez” düşüncesi, bir başkası, “Ben nasıl olsa
Cennetliğim” anlayışıdır.

Tabiî, “Allah beni affetmez”, “Allah beni
Cennetine sokmaz”, “Ben kesinlikle Cehennemliğim” gibi düşünceler de
yanlıştır.

çünkü, Allah’ın ikramı, ihsanı, affı, bağışı, adaleti hiç
kimsenin etkisi altında değildir. Rabbimiz, her hususta olduğu gibi, bütün
fiillerinde de tek, bağımsız ve sorumsuzdur.

Bunun için diyoruz ki,
bırakın günah işlemeden önce, samimiyetten uzak ve çelişki içinde, “Allah
affeder” diye düşünmek; günahtan sonra içten ve yürekten tevbe ve istiğfar etsek
bile neticeyi bilemeyiz. Ne, “Affedildik” dememiz, ne de, “Affedilmedik” diye
düşünmemiz doğrudur. ölünceye kadar affını ümit eder, azabından
korkarız.

" Bu bakımdan namaz kılmayıp, “Allah affeder” diye düşünmek,
büyük hatadır ve namaz için bir özür olamaz.


Daha gençsin,
yaşlanınca kılarsın

Namazın bahanelerinden birisi de, henüz genç
olmaktır. Gariptir ki, ibadete ve namaza daha bir şevkle sarılmamızı sağlaması
gereken gençlik, bazen engelmiş gibi gösterilir. Hatta nefsimiz ve çevremiz,
“Daha gençsin, yaşlanınca kılarsın” diyebilir.

Halbuki yaşlanıncaya kadar
yaşayacağımıza dâir kimin garantisi var? Kim Azrail’le sözleşme yapmış ki? ölüm
genç ihtiyar dinliyor mu?

Diyelim bize özel olarak garanti verildi, 100
sene yaşayacağız. Namaza ne zaman başlayacağız? ölçü nedir? 60 yaşında mı, 80
mi, 90 mı, yoksa ölmeden bir gün önce mi?

Peki ergenlik çağından itibâren
yaptıklarımızın hesabı sorulmayacak mı bize? Allah, “Ey yaşlılar, namaz kılın”
mı diyor, yoksa “Ey iman edenler, namaz kılın” mı diyor?

İslâmı yaşamak
yaşlıların işi mi? Peygamberimiz (a.s.m.), her insanın Allah huzurunda
gençliğini nerede geçirdiğinden hesaba çekileceğini buyuruyor. Bu gerçekleri
bildiğimiz halde nasıl olur da ezan okunurken ilgisiz kalabiliriz?

Evet
genç olmak, bizi namaza dört elle sarılmaya sevketmelidir. çünkü gençlik,
hayırlı işler yapmaya en güzel vasıtadır. Gençlikteki enerji, faaliyet, gayret,
güç ve kudret, yaşlanınca bulunamaz. Bu enerji ve heyecanı, Allah yolunda
değerlendirmek gerekir.


“Zamanım yok”
iddiası

Kimi insanlar, “Niçin namaz kılmıyorsun?” dendiğinde,
“Zamanım yok” gibi kargaları güldüren bir bahane uydururlar. Şu saçmalığa bakın:
Her şeye zaman var, ama yaratılış gayemiz olan namaz kılmak için zaman yok. Kim
inanır buna?

Bir gün taksiyle gidiyorduk. On yaşındaki kardeşim öne
oturmuş, şoförle sohbete tutuşmuştu. Bir ara söz namazdan açıldı.

Şoför,
“Biz kılmıyoruz” dedi.

Kardeşim çocukluğun verdiği safiyetle “Vakit mi
bulamıyorsunuz?” diye sordu.

Meğer adam çok mert birisiymiş, “Ne vakit
bulamaması oğlum” dedi. “Tembellik ve ihmalkârlık.”

Bunun üzerine ister
istemez güldük. Şoför, saf gerçeği çekinmeden, eğip bükmeden söylemişti. çünkü,
namaz kılmayı istedikten sonra zaman bulamamak gibi bir problem
olamaz.

Hem söyler misiniz, zaman dediğimiz şeyi yaratan, bizim emrimize
veren Allah değil mi? Allah bizi yaratıp, her şeyi emrimize veriyor, namazı
emrediyor ve biz kalkıp diyoruz ki, “Ya Rabbi, kılacağım, ama zamanım yok.” Ne
kadar tuhaf değil mi?

Rabbimiz bize koskoca bir ömür bağışlamış. Günde 24
saatten birini namaza vermemizi istiyor. O kadar şefkatli ve merhametli ki, 24
saatimizi ibâdetle geçirsek, Onu hakkıyla takdir etmiş olamayacağımız belli
olduğu halde, O bizden bir saat istiyor.

Acaba kudretli bir zat size 24
altın bağışlasa, sonra onun birini isteyip, “Eğer bunu verirsen bir müddet sonra
sana bir çuval altın vereceğim. Vermezsen hapse attıracağım” dese, bu teklifi
reddeder miyiz? Asla! Peki namaza nasıl sırt çevirebiliriz?


“çalışmak
da ibâdettir” gerçeğini yanlış anlamak
Kimi Müslümanlar, namaz kılmamalarına
bahane olarak, “çalışıyoruz ya, çalışmak da bir ibadettir. çocuğumuzun
çoluğumuzun rızkını kazanıyoruz” diyorlar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.canmuhammed.ile.biz
taz
Sitenin Onur Üyesi
Sitenin Onur Üyesi
taz


Erkek Mesaj Sayısı : 1497
Yaş : 45
Kayıt tarihi : 18/04/08

Namazı terk ettim. Tekrar nasıl başlayabilirim? Empty
MesajKonu: Geri: Namazı terk ettim. Tekrar nasıl başlayabilirim?   Namazı terk ettim. Tekrar nasıl başlayabilirim? Icon_minitimeCuma Nis. 25, 2008 11:56 pm

Şu bahanedeki mantıksızlık apaçık ortada değil mi?

Her şeyden önce
“ibadet” kelimesi, dinî bir kavram. Bir söz veya fiile “ibadet” diyebilmemiz
için onun Allah ve Resulü (a.s.m.) tarafından emredilmesi
gerekir.

Kur’an’ın neresinde, “Namaza gerek yok, çalışmanız da ibadettir”
diyor? Hangi hadis kitabında, “çalışırken namaz kılmayın, o da bir ibadettir”
diyor?

Namazı emreden Rabbimiz, bizim çalışacağımızı bilmiyor muydu?
Evet, çalışmak ibadettir. Sadece çalışmak değil, yaptığımız her mübah iş, ibadet
olabilir. Ama bir şartla: önce namazı kılacaksınız. Sonra güzel bir niyet
taşıyacaksınız.

Yani, “Asıl mal sahibi Rabbimdir. Rızkımızı O veriyor.
Ancak bu rızkı kazanmak için bizim çalışmamızı emrediyor. Biz de Onun emri ve
rızası dairesinde, helâl bir surette rızkımızı kazanmaya çalışıyoruz” diyecek,
bu niyetle çalışacaksın. İşte bu niyet ve namazla her yaptığınız davranış ibadet
olabilir.

Ama namaz kılmadan, mübah işlerimiz ibadet olmaz.

Hem
ibadet olsa bile, bir ibadet bir başka ibadete bahane olamaz. Söz gelişi, “Namaz
kılamam, oruç tutuyorum veya zekat veriyorum” demek, yanlıştır,
çelişkidir.

çünkü, namazı da, orucu da emreden aynı zattır. Hiçbir ibadet
bir başka ibadete engel değildir.

Her birinin yeri ve zamanı
ayrıdır.


Hiç bitmiyor, usanıyoruz
Belki nefsimiz
şöyle diyebilir: "Bu namaz hiç bitmiyor. Sürekli kıldığımız için usanıyoruz."


Bu sözler nefsimizin bir oyunudur. çünkü, her gün yemek yiyoruz, su
içiyoruz, havayı teneffüs ediyoruz. Hiç bıkıyor muyuz? "Artık yemek yemekten
bıktım" diyen bir adam gördünüz mü? Mümkün değil. çünkü, bunlardan lezzet
alıyoruz.

Namazdan da lezzet almıyor muyuz? Her şeyin yaratıcısının
huzuruna çıkmak, Ona derdini arzetmek, Ondan yardım dilemek, Onun ihsan ettiği
kalp rahatlığına, ruh sükûnetine kavuşmak en büyük lezzet değil midir?


Siz hiç namaz kılıp da, şikâyetçi olan kimse gördünüz mü? "Aman ne kadar
yoruldum, içim sıkıldı, namaz kıldım, kötü yollara düştüm" diyen bir tek insan
gösterebilir miyiz? Tam aksine, kim namaz kılarsa rahat ve huzur içindedir.
çünkü namaz, akıl, kalp ve ruhumuzun gıdasıdır.

Bunun için namaz
kılmaktan hiçbir zaman bıkılmaz. Akıl, kalp, ruh namazdan memnundur. Sadece
şeytandan ders alan nefsimiz itiraz edebilir. Ona karşı mücadele etmek,
nefsimizi eğitmek, hatta zorlayıp Allah'ın huzuruna getirmek gerekir.




Sihirli formül arayışı
Kimi Müslümanlar,
namazla ilgili birçok konuyu bilir. Fakat yine de şöyle demekten kendini
alamaz:

“Bunları biliyoruz, ama kahrolası nefsimizi ve şeytanımızı bir
türlü yenemiyoruz. Ne kadar arzu etsek, içimizde bir isteksizlik var. Hattâ
bazen Ramazan’da falan başlıyoruz, bayramdan sonra bırakıyoruz. Yılın birkaç
ayında kılıyoruz, sonra terk ediyoruz. Cuma ve bayram namazlarına gidiyoruz, ama
vakit namazları olunca başarılı olamıyoruz. Sen bize öyle bir şey söyle ki,
namaza bir başlayalım, bir daha hiç bırakmayalım.”

Gerçekten beş vakit
namaz kılamayan kardeşlerimizin bir kısmının durumu tıpkı söylediğiniz gibi.
Hattâ adam dinî tahsil yapmış, Kur’an’ı baştan sona okumuş, yine de namaz
kılmakta zorlanabiliyor.

Bunun da çaresi var. Her derdimize devâ olan
Kur’an, bunun da yolunu bize göstermiş.

Yalnız şuna inanalım: Hiçbir
derdin devâsı sihirli formüllerle bulunmaz. Hiçbir problem bir anda
çözümlenmez.

Diyelim, bir hastalığa yakalandınız.

Hemen bir iki
hap yutup kurtulabiliyor muyuz? Bazen yıllarca süren tedâvi, hattâ ameliyat
gerekmiyor mu?

âilemizin geçimini sağlamak için parayı nasıl kazanıyoruz?
Hiç günde bir-iki saat çalışıp, bir aylık geçimimizi sağlayabiliyor muyuz? Bir
öğrenciyi düşünün: Sınıfı geçmesi için bir-iki dakika ders çalışması kâfi
mi?

İşte bunlar gibi, nefis ve şeytanımızı mağlûp etmek için de, biraz
uğraşmamız gerekecek. önemli bir savaşı hiçbir şey yapmadan, yattığımız yerde
kazanabilir miyiz?

Namazı isteyerek kılabilmemiz için, önce inancımızın
çok güçlü olması gerekir. çünkü inanç temeldir, namaz ve diğer ibâdetler onun
üzerine binâ edilir. Taklidî ve zayıf bir îmanı, tahkîkî ve güçlü yapmanın yolu,
Kur’an’ın inançla ilgili âyetlerini çok iyi anlamaktır. Bunların tefsirini
okuyup îmanımızı güçlendirmek gerekir.

İşte bu hususta Bediüzzaman Said
Nursî Hazretlerinin Risâle-i Nur Külliyâtını çok okumak gerekir. çünkü bu
eserlerde, güçlü bir îman ve tefekkür dersi vardır. Ayrıca namazın önemini
anlatan, teşvik eden çok kıymetli bahisler bulunmaktadır.

Bunun için onun
yazdığı Sözler isimli kitapta bulunan 4., 9., 11. ve 21. Sözü, ayrıca
Şualar’daki 6. ve 15. Şua’yı, anlayarak okumak büyük fayda sağlar. Hatta bu
bölümleri, tekrar tekrar okuyarak müzakere etmek, birkaç arkadaşımızla derin
hakikatleri anlamaya çalışmak gerekir.


Kılacağım, ama duaları
bilmiyorum

Kimi Müslümanlar namaz için başka bir bahane
uydururlar.

Derler ki, “Ben namaz kılmayı tam bilmiyorum, duâların da bir
kısmını ezberleyemedim. Böyle namaz kılamam ki...”

Oysa dünya hayatı için
o kadar çok şey öğreniyoruz ki, neden ebedî hayatımız için birkaç saatimizi
verip, bazı duâları öğrenmiyoruz? Geçici dünya hayatımız için o kadar çok
teferruat bilgiler öğreniyoruz, dünya kadar paralar harcayarak kurslara
gidiyoruz. Namazın kılınışını, farzlarını, vaciplerini, namazı bozup bozmayan
şeyleri öğrenmek için biraz zaman harcasak, hiçbir şey kaybetmeyiz; ama çok şey
kazanırız.

Hem dinimiz o kadar kolay ki, sadece Fâtiha, İhlâs sûreleriyle
Ettahiyyâtü’yü ezberleyen bir kimse, bütün farz namazlarını kılabilir. Zaten
diğerlerini öğrenmek de zor değildir. Namazla ilgili konuları hangi mü’minden
ricâ etsek bize anlatır. Zaten bu hususta birçok kitap, teyp kaseti ve CD
vardır. Bilen birisine sormaktan hiç çekinmeyelim. Dünyaya âit her şeyi
soruyoruz da, ebedî hayatımızla ilgili bir hususu neden sorup
öğrenmeyelim?


çok yoğun işlerim var
Nefsin bir
başka bahânesi, “İşlerim çok yoğun, vakit bulamıyorum.

İşyerinde izin
vermiyorlar. Okulda dersimiz var” gibi hususlardır.

Peki namaz en mühim
iş değil mi? Acaba öğle paydosunda, teneffüslerde, dinlenme saatlerinde 5-10
dakika ayırıp namazı kılamaz mıyız? Hem namaz kılmak işlerimizin de rast
gitmesine vesile olur.

Diyelim ki, okuldasınız. Giriş ve çıkış saatinize
göre, zaman ve yer arayışına girmelisiniz. Bazı öğrenciler, okulda
kılamadıklarını bahane ederek, hiçbir vakit namaz kılmazlar. Oysa okulda
rastladığımız namaz vakti, bir veya ikidir. Kış günleri namaz vakitleri kısa
aralıklarla geldiği için biraz zorlanabiliriz. Ama uzun yaz günlerinde ciddi bir
problem olmaz.

Bazen teneffüs süresi çok kısadır. Abdest ve namaza kâfi
gelmez. Ama gönlünde namaz aşkı olan bir kimse, bir teneffüste abdest alır,
diğerinde namazını kılar. Yine de süre ve yer sorunu varsa, sadece farzını
kılmakla yetinirsiniz.

çünkü, öncelikle ondan sorumluyuz.

Kimi
okullarda namaz kılacak yer yok. Bunun için hiç değilse farzını, boş bir
sınıfta, depoda, okulun herhangi bir yerinde kılmaya çalışmak gerekir. Seccade
olarak büyükçe plâstik bir torbayı kullanabiliriz. Marketlerde satılan büyük boy
çöp torbalarını kolayca cebimizde taşır, istediğimiz her yerde
kılabiliriz.

İsteyene namaz kılmak için yığınla formül vardır. Namaz
kılan üç genç, üniversiteye hazırlık kursuna gidiyorlardı. Birisi, akşam
namazını kılamadığından söz etti. “Nasıl olur?” dedim. “Siz kılamazsanız, kim
kılabilir?” Dersanede namaz kılacak yer olmadığını, hem teneffüs süresinin de
sadece beş dakika olduğunu söyledi. çevredekilerden kıbleyi öğrenip, bir sıranın
üstünde kılabileceklerini anlattımsa da, “Hayır, milletin gözü önünde utanırım,
kılamam” cevabını verdi.

Oysa dersanenin yakınında cami vardı. önceden
abdest alındıktan sonra akşam namazının farzı pekâlâ yetişebilirdi. Hatta farz
içindeki bazı sünnetleri terk ederek namazı daha kısa zamanda
yetiştirebilirlerdi. Zaman kazanmak için, hiç kılmamaktansa, Sübhaneke,
Salli-Barik dualarını okumadan, rükû ve secdedeki tesbihleri de bir kez
söyleyerek zaman kazanabileceklerini ifade ettim. Cami uzak olsa bile civardaki
bir esnafın dükkânında kılabilirlerdi. çünkü, ülkemizde namaz kılan insan az
değil. Durumumuzu açıkladığımızda birkaç kişi kabul etmese de, elbette kılacak
yer gösterenler olacaktır. Hem kılmayanlara da namazın ne derece önemli olduğunu
hatırlatmış olurduk.

Bir keresinde akşam namazı kılacaktık. Lüks bir
otelde çalışan, yeni Müslüman olmuş birisiyle görüşmüştük. Arkadaşım, “Burada
mescit yoktur, ama yine de soralım ki, böyle bir ihtiyaç olduğunu hatırlasınlar”
demişti. Gerçekten de olmadığını söylediler. Ama sormamız faydalı olmuştu. Bütün
Müslümanlar, mescide ihtiyaç duydukları yerde bunu sorup araştırsalar, sorumlu
kişiler de mutlaka ilgilenirler.

Bizler namaz için çırpınalım, Allah yeri
de, zamanı da hazırlar. Dinimiz bize çok kolay şartlarda mı ulaştı? Kızgın çöl
kumlarında yatırılıp üstüne taş konarak işkence gören Bilâl-i Habeşî’nin
yaşadıklarını heyecanlı ve meraklı bir masal gibi okuyoruz. Oysa onun gibi
binlerce acı ve işkenceye, bu güzel dinin bize ulaşması için
katlanıldı.

Biz de birazcık sıkıntı çeksek ne olur
ki?



Hastayım nasıl kılayım?
Kimi insanlar vardır. Basit
bir hastalıkta bile namazlarını aksatırlar. Ama öbür tarafta yoğun bakımda iken
bile namazlarını aksatmayan insanlar vardır.

Acaba hasta olunca dünyadaki
işlerimizi bırakıyor muyuz? Hasta olup da işini terk etmeyen o kadar çok insan
vardır ki... çok duymuşuzdur, “Falanca müdür veya işadamının bir gün bile işe
gelmediğini görmedim” sözünü. Acaba o kimse hayatında hiç hasta olmadı mı? Demek
önem verdiğimiz işlere hiçbir engel tanımıyoruz.

Bir gün çok şiddetli
grip olmuştum.

O zaman ticaretle meşguldüm. Dükkânımı açmam ve çalışmam
gerekiyordu. Namazımı kılıp erkenden yatıyordum. Böylece dinlenip, ağrı kesici
ve vitamin alarak hastalığı ayakta atlattım. Belki kendi işim olmasaydı veya bir
başka çözüm bulsaydım, iyileşinceye kadar yatardım. Hastalık yüzünden dünya
işini ihmal etmiyordum da, namazı niçin ihmal edecektim?

Nitekim zaman
zaman küçük büyük birtakım hastalıklara yakalandım. Ama hiçbir zaman namazımı
terk etmedim. çünkü namazın hiçbir zorluğu yok. Zaten dinimiz, ayakta
duramayacak kadar hasta olanlara oturarak, hatta ayağını uzatarak veya yatarak
namaz kılma izni veriyor. Hastaların iki namazı birleştirerek, takdim veya tehir
yapmaları da mümkün. Bu kolaylıklar varken namaz kılmamak, büyük bir hazineden
yararlanmamak demektir.

Yıllar önce bir ameliyat geçirecektim. En büyük
derdim, namazımı nasıl kılacağım konusu olmuştu. Bazı namaz vakitleri ameliyat
sırasında veya yoğun bakım odasında geçebilirdi. İslâm İlmihâlinden hastalık
hâlinde namazın nasıl kılınacağı ve teyemmüm konusunu tekrar okudum. çünkü,
önceden bilseniz bile hiç başınıza gelmediği için unutabiliyorsunuz. Bilgilerimi
tazeledim.

Abdest alamadığım vakitlerde teyemmüm ederek, namazı oturduğum
yerde kılabilecektim. Hastanenin bahçesinden temiz bir tuğla parçası buldum.
Birkaç vakit namazı teyemmüm ederek, yoğun bakımdaki yatağımda kıldım. Hiçbir
sıkıntı ve zorluk çekmedim. Dinimizin abdest ve namazda gösterdiği kolaylık beni
rahatlattı. Eğer namazı dert etmeyip, “Nasıl olsa hastayım ve ameliyat olacağım”
diye düşünseydim, günaha girecek ve sorumlu olacaktım.

Namazın özü,
Allah’ı anmak, Ona yönelmek ve Ona olan bağlılığımızı pekiştirmektir. Eğer bunu
abdest alarak ve ayakta yapmaya gücümüz yetmezse, dinimizin gösterdiği
kolaylıklarla aynı gayeleri elde edebiliriz. Yeter ki, Rabbimizi unutmayalım ve
ibadet edelim.


Elimde yara var, abdestim olmaz
Kimi Müslümanlar
normalde namaz kıldıkları halde abdestte yıkaması gereken bir organda yara
olduğunda hemen namazı bırakırlar.

Gerekçe olarak, “Elimde yara var, su
değdirmemem gerekir.

Bu yüzden namaz kılamam” derler.

Halbuki
abdest uzuvlarımızdan birisinde yara varsa ve yıkamak zarar veriyorsa, ona su
dokundurmadan abdest almamız mümkündür. Eğer yarayı suyla yıkamamız zarar
verecekse veya üzerinde sargı varsa, o bölgeyi yıkamadan, sadece üzerini mesh
ederek abdest alabiliriz.

Kaldı ki, bazı yaralara su da zarar vermez.
Gençlik yıllarımda ayağım yaralanmıştı. O zamanlar hemen doktora gidip
göstermeye imkânımız olmadığı için bir eczacıya danıştım.

“Kesinlikle
suyla yıkama” dedi. Onun tavsiyesine uymakta hiçbir sakınca yoktu. Ama ben,
sanki yıkamazsam abdestim olmayacakmış gibi bir zanna kapıldım. Bırakın suyla
yıkamamayı, aksine yarayı iyice açıp her tarafına suyu ulaştırıyordum. Abdest
suyu şifa oldu. Hiçbir merhem kullanmadığım halde yara kısa sürede
iyileşti.

Bir yara veya hastalığı çok büyütür, hassas olursanız,
gerçekten de iyileşmesi zor olur. Ama gereğinden fazla büyütmezseniz, kısa
sürede şifaya kavuşursunuz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.canmuhammed.ile.biz
taz
Sitenin Onur Üyesi
Sitenin Onur Üyesi
taz


Erkek Mesaj Sayısı : 1497
Yaş : 45
Kayıt tarihi : 18/04/08

Namazı terk ettim. Tekrar nasıl başlayabilirim? Empty
MesajKonu: Geri: Namazı terk ettim. Tekrar nasıl başlayabilirim?   Namazı terk ettim. Tekrar nasıl başlayabilirim? Icon_minitimeCuma Nis. 25, 2008 11:57 pm

üzerim temiz değil
Kimi insanlar da bu bahaneye
sığınıyorlar.

Bir kısmı gerçekten de, insanın üzerini kirleten işlerde
çalışıyor, bir kısmı ise üzerinin temiz olmamasını bahane ediyor. çiftçilik,
tamircilik, hayvan bakıcılığı gibi insanın üzerini kirleten işlerde çalışan
insanların namaza engel olan hiçbir özürleri yoktur.

Bir kere dinen
namaza engel olan pislikleri iyi bilmek gerekir. Toz, toprak, yağ gibi maddeler
namaza engel değildir. Asıl pislik, kan, idrar, dışkı, şarap gibi şeylerdir.
Hanefî mezhebinde, ağır pisliklerin bile bir dirheme kadar olan kısmı mekruh
olsa bile namaza kesin engel değildir.

Kaldı ki, üzerimiz çok kirli olsa
bile, yine çözüm bulmalıyız. çalışmak için, spor için, yatmak için farklı farklı
giysiler alıyoruz. Acaba ebedî hayatımızın anahtarı olan namaz için temiz bir
elbise bulundurmak gerekmez mi?

çoğu zaman “Elbisem temiz değil”
bahanesini aşmak çok kolaydır. Bir ameliyat olmuş, hastanede yatıyordum. Beş
vakit namazını kılan çok dindar bir arkadaş vardı. Ameliyat olduktan sonra
namazı kılmamaya başladı. Her zaman mescitte gördüğüm arkadaşa ne olmuştu da,
artık ayağa kalktığı halde bile namaz kılmıyordu.

“Niçin kılmıyorsun?”
diye sordum.

“Ameliyattan sonra çamaşırım kirlendi, namaza engel olduğu
için kılamıyorum” dedi.

“Ayağa kalktın, pekâlâ yıkayabilirsin. Eğer gücün
yetmiyorsa, bana rica etseydin, yıkardım.” dedim.

“Sağol hocam,
düşünemedim.”

“Hatta aşağı kantinde yeni çamaşır satılıyor. Paran yoksa,
nasıl olsa pijaman temiz, çamaşırsız kılabilirsin” dedim.

Daha sonra
kılmaya başladı. Ama o zamana kadar yaklaşık 15-20 vakit namazını kazaya
bıraktı. Hem de ciddi bir özrü olmadığı halde.

Aramızda geçen konuşmayı
çok basit ve sıradan kabul edebilirsiniz. Ama, bu basit çözümleri kendisi
düşünseydi, birkaç gün namazlarını kazaya bırakmadan kılacaktı. Oysa bir vakit
namaz bile bütün dünyaya bedeldir.


Askerde nasıl
kılayım?



Askerlik, kendine özgü kuralları ve şartları olan
önemli bir görevdir. Sivil hayatında beş vakit namazını terk etmeyen nice insan,
askerlik süresince namazı askıya alır. Askerdeyken, sivil hayatında namaz
kıldığını öğrendiğim bir arkadaşıma, “Niçin kılmıyorsun?” diye sormuştum.
“Buranın ortamı ve şartları çok farklı. İnşallah tezkereyi alınca kılacağım”
demişti.

Tezkereyi alıncaya kadar yaşayacağımıza kimin garantisi var?
Yaşasak bile geçmişimizden sorgulanmayacak mıyız? Askerde kılmadığımız namazlar
sorulmayacak mı?

Askerde iken namaz kılmak yasak değil kuşkusuz. Ama bazı
yetkili kişilerin farklı hassasiyetleri olabiliyor. Bir de farklı bir ortama
giren gençlerde, “Acaba ne derler, nasıl karşılarlar?” gibi bir kaygı var. Ciddi
bir dayanağı olmayan bu endişe, namaz kılmaya karşı isteksizlik
oluşturuyor.

Oysa tıpkı okul ve mesai saatlerinde yapmamız gereken bir
düzenlemeyi askerde iken de yapmak mümkün. style="font-family:palatinotürk"
Birçok askerî kışlada cami ve mescit var. Biz askerdeyken komutanlarımız da bu
camiye gelirdi ve beraber namaz kılardık. Ancak her şeyin istismarı veya ihmali
mümkün. Namaz kılan bazı arkadaşlar çok yavaş hareket ederler, eğitime ve
içtimaya geç kalırlar, sonuçta namaza ve namaz kılana karşı bir antipati ve
tepki meydana gelirdi.

Halbuki, böyle zamanlarda çok hızlı hareket etmek,
gerekirse farzlarla yetinmek şarttır.

özellikle yaz mevsiminde namaz
vakitlerinin arası açık olduğu için ciddi bir sıkıntı yoktur. Ama kışın ikindi
ve akşam namazında sıkıntı olabilir. İyi bir düzenlemeyle, verilen istirahat
saatlerinde namazları kılmak mümkündür.


Buranın şartları çok
farklıdır. Bazen eğitim alanında, dağda, çamurda, karda namaz kılmanız
gerekebilir. Bazı muhtemel sıkıntıların tedbirini önceden
almalısınız.

Ben askere gitmeden önce oradaki şartları ve ibadet edebilme
imkânını çok iyi araştırdım. Zaten sadece askerlik için değil, yolculuğa çıkacak
olsam, farklı bir şehre gideceksem, hastane, toplantı, misafirlik gibi kendine
özgü şartları bulunan yerlerde bulunacaksam, ilk yaptığım iş, “namazı nasıl
kılacağım” konusunda araştırma yapmaktır. Bunun için namaz vakitlerinin ve
kıblenin belirlenmesi, abdest alma ve namaz kılma yeri konusunda önceden
araştırmalar yaparım.

çünkü namaz, bizim her şeyimiz. Namaz, yaratılış
gayemiz, varlık sebebimiz, Ebedî Sevgiliyle buluşma anımız, Onunla randevu
vaktimiz. “Her yerde, her zaman bizimle birlikte olan”la buluşabilmek için en
ince ayrıntıları düşünmek zorundayız.


Bu yüzden askere gitmezden
evvel namazla ilgili hazırlık yaptım. Cebimde kolayca taşımak ve seccade olarak
kullanmak için büyük boy plâstik çöp torbası aldım. Onun sayesinde uygun olan
her yerde namaz kılabiliyordum.

Gerçi namaz kıldığınız yer temizse,
mutlaka bir seccade kullanmanız gerekmez. Toprak, çimen, beton, tahta gibi
yüzeylerde rahatlıkla namaz kılabilirsiniz. Ama yağmur veya kar yağdığında
üzerinizin çamur olmaması için plâstik poşet işe yaramaktadır.


Her
yerde her zaman namaz için istekli olun. Kışlaya girdiğim ilk gündü. Yemekhanede
kayıtlarımız oluyordu. Birkaç saat geçmişti ve ikindi namazı kılmam gerekiyordu.
Başımızdaki çavuştan lavaboya gitmek için izin istedim. İhtiyacımı giderdim ve
abdest aldım. Sonra bana yol gösteren usta askere, namaz kılabileceğim bir yer
olup olmadığını sordum ve bana gösterdiği yerde namazımı kıldım. Akşam ezanı
okunduğunda, askerî elbiselerimizi ve botlarımızı giymiştik.

Başımızdaki
komutandan izin istedim.

“Seccaden var mı?” diye sordu.

“Var”
dedim. Hemen orada, beton zemine plâstik seccademi sererek namazımı
kıldım.

Hem de botlarımı çıkarmadan. çünkü, yeni giymiştim ve
tertemizdi.

Bu vesileyle bir konuyu hatırlatayım: çok sıkışık zamanlarda
namaz kılmak gerektiğinden botunuzu bir mest gibi kabul edip, onun üzerine mesh
edebilirsiniz. Bunun için botunuzu abdestli giymeniz ve iyi bağlamanız gerekir.
Botun bağlarını çözmek, ayaklarınızı yıkamak ve tekrar bağlamak epeyce
zamanınızı alacağı için mesh etmek size büyük bir zaman kazandıracaktır. Ancak
namaz kılarken çıkartmayacağınız için botunuzun temiz olması gerekir. Bunu
sağlamak için de mesh ettikten sonra botunuzun tabanını ve çevresini yıkarsanız
iyi olur. Daha sonraki toz toprak namazınıza engel olmaz. çünkü, namaza engel
olan pislikler kan, idrar, dışkı, şarap, irin gibi ağır necislerdir. Bunların
ayrıntısını ilmihal kitaplarından okuyarak öğrenmelisiniz.

Maalesef dinî
konularda yeterli bilginin olmaması, insanların varsayım, tahmin ve zanlarla
hareket etmelerine sebep oluyor. Söz gelişi, kimileri bota mesh edileceğini,
toprak zemin üzerinde namaz kılınabileceğini, elbiseye bulaşan toz toprağın
namaza engel olmadığını bilmiyor. Neticede, yanlış bilgisine göre hareket ederek
namazını ihmal ediyor.

Askerde bir başka sorun sabah namazlarına kalkmak
meselesidir. Eğer koğuştaki kalkış saatiniz, güneşin doğuşundan sonra ise, daha
erken kalkmanız gerekir. Bunun için de, koğuş nöbetçisine not bırakmanız
yeterlidir. Ama bazen nöbetçinin unutması veya ihmali mümkündür.

Buna
karşı da tedbir almalısınız. Ben hem nöbetçiye not bırakır, hem de pilli saatimi
sabah namazı için ayarlardım. Saat küçük ve basitti. Ama geçici düğmesine
basarak susturduktan beş dakika sonra tekrar çalmaya başlar, 45 dakika
susmazdı.

Böylece her gün muntazam kalkabiliyordum. “Asker arkadaşım”
olan saati hâlâ kullanıyorum. Yolculukta, misafirlikte, tatilde yanımdan
ayırmıyorum.

Unutmayın: İyi bir saat size sayısız sabah namazı
kazandırabilir. ödediğiniz bedel az, ama kazancınız müthiştir!

Sabah
namazıyla ilgili problemlerden birisi, gusül ihtiyacıdır. Bu sorun özellikle
askerde daha bir ağırlaşmaktadır. Bunu çözmek için de tedbirler
almalısınız.

Askerî kışlalarda bir büyük hamam, ayrıca çeşitli yerlerde
banyolar vardır. Hamam her gün saat 05’de gusül ihtiyacı olanlar için açılır.
Hamamın düzenli açıldığı günlerde bir sorun yoktur. Ama, görevli asker ihmal
etmişse ya gidip uyarmak ya da başka bir çözüm bulmak gerekir. Bazı arkadaşlar
kışın bile soğuk suyla banyo yaparlardı. Kimisinin bedeni buna dayanır, kimisi
ise günlerce hasta olurdu. Tabiî herkes soğuk suya tahammül edemez. Zaten
sağlığımızı korumakla görevliyiz.



Bu durumlarda hamamla görevli
askerle tanışmak, onunla iyi dostluk kurmak ve açılmadığı zaman onu uyarmak
önemlidir. Bir keresinde ihtiyaç olduğu için görevli askeri, koğuşuna giderek
uyardım ve sorunu çözdüm. Eğer önceden tanışmamış olsam, başından savabilirdi.
Ama, belki lâzım olur diye önceden tanışmış, bölüğünü ve koğuşunu
öğrenmiştim.

Kafanızda namaz kılma derdi varsa, her şıkka karşı
hazırlıklı olur, bir çözüm bulursunuz. Ama bunu dert etmezseniz, sayısız namazı
kazaya bırakır, bundan vicdan azabı bile duymazsınız. Mahşerdeki hesap gününde
uyanırsınız, ama çok geç olur.

Bazen bütün kışlanın kullandığı büyük
hamam, onarım veya bakım gerekçesiyle kapatılır. çözüm olarak sahra hamamı
kurulur. Ama, geçici çözüm olduğu için bazen açılması aksayabilir. Bu durumlarda
farklı çözümler üretmelisiniz.

Bunun için çamaşırhane ve kimi küçük
çaptaki banyolardan yararlanmanız mümkün. Ben bu tür bir ihtiyaç için çözüm
olabilecek tüm şıkların ilgilileriyle tanıştım, ihtiyaç olduğunda
yararlanabileceğime dair söz aldım. Kimine ihtiyacım oldu, kimine
olmadı.

Sakın “Birkaç namaz kazaya kalsa ne olur? Henüz ihtiyaç olmadığı
halde muhtemel bir problem için tedbir alınır mı?” demeyin. Bir vakit namaz,
dünyaya değer! Namaz için çeşitli çözüm ve formüller düşündüğünüz her anınız
ibadettir.


Yolculukta nasıl kılayım?

Bu
kitabı yazmayı sürdürdüğüm günlerden birindeydi.

“Yeni bir çalışmanız var
mı?” diyen bir okuyucuma, “Sabah namazına nasıl kalkılır, konulu bir kitap
hazırlıyorum” cevabını verdim. Kitap projemi duyan hemen herkesin dediği gibi,
“Bu konuda kitap çapında bilgi var mı?” diyerek hayretini ifade etti. Ben de
konunun en ince ayrıntılarına kadar indiğimi, söz gelişi yolculukta bile namazı
hiç kazaya bırakmamayı esas aldığımı belirttim. Kendisi işi gereği çok yolculuk
yapan birisiydi.

“Desene biz yandık. Ben yolculuklarda çoğu kez kazaya
bırakıyorum” dedi.

Yolculuğun özel şartları vardır. Eğer kendi
kontrolünüzdeki bir araçla seyahat ediyorsanız, namaz vakitlerinde uygun
yerlerde durabilirsiniz. Ama sizin kontrolünüz dışındaki bir otobüs, gemi, uçak,
tren gibi toplu taşıma aracıyla yolculuk yapıyorsanız, bazı tedbirler almak
zorundasınız.

Bunun için sırasıyla şunları
yapmalısınız:


Vasıta ve zaman seçimi
Gideceğiniz yere kaç saatte
gidiliyor ve hangi vakitleri yolculuk esnasında kılmak mecburiyetindesiniz? Saat
kaçta çıkarsanız, daha az namaz vaktini yolculukta geçireceksiniz? Seyahat
ettiğiniz firma, nerede ve hangi saatte mola veriyor, hangi vakti molada
kılmanız mümkün? Firma yetkilileri, namaza duyarlı mı?

öncelikle bu
soruların cevabını araştırıp, baştan tedbir almanız gerekir. Kimi firmaların
araç kaptanları ve diğer çalışanları namaza karşı duyarlı, belki kendileri de
kılıyorlar ki, mola yerini ve süresini ayarlarken daha esnek davranıyorlar. Bir
yolculukta, araç kaptanına giderek, “Eğer birkaç dakika daha bekleyebilirseniz,
sabah namazının vakti girecek ve namazımı kılabileceğim” dedim. Kaptan kabul
etti. Vakit girince namazımı kısa sureler okuyarak kıldım ve hemen otobüse
koştum. Bir keresinde yeni hareket etmiştik ve tam şehir dışına çıkmışken akşam
ezanı okunmuştu. Birkaç kişi namaz kılıyordu ve şoföre rica ettik. Hemen bir
caminin önünde durdu ve namazımızı kıldık.

Burada dikkat etmeniz gereken,
mümkün mertebe önceden abdesti almak ve fazla zaman harcamadan görevinizi yerine
getirmektir. Aksi takdirde hem kaptanı zor durumda bırakmış, hem de namaz
kılmayanların tepkisini çekmiş olursunuz. Namaz kılmayanları eleştirmek,
küçümsemek ve hoşgörü göstermek zorunda olduklarını düşünmek yanlıştır. Onlar şu
anda namaz konusunda sizin kadar şuurlu ve duyarlı olmayabilirler. Ama bir gün
gelir, sizi bile geçebilirler.

Hiç kimseye karşı itici olmamak, herkesin
seçimine saygı duymak gerekir. Neticede namazı Allah için kılacaklar, bizim için
değil. Namazın sahibi onlara süre tanır ve sabırlı davranırken, bizim aceleci
olup ıslahı mümkün olan insanları namazdan soğutmamız doğru olmaz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.canmuhammed.ile.biz
taz
Sitenin Onur Üyesi
Sitenin Onur Üyesi
taz


Erkek Mesaj Sayısı : 1497
Yaş : 45
Kayıt tarihi : 18/04/08

Namazı terk ettim. Tekrar nasıl başlayabilirim? Empty
MesajKonu: Geri: Namazı terk ettim. Tekrar nasıl başlayabilirim?   Namazı terk ettim. Tekrar nasıl başlayabilirim? Icon_minitimeCuma Nis. 25, 2008 11:57 pm

Şoförden izin isteyin:
Namazınızı öncelikle, bir mescidde veya uygun bir
yerde, bütün şartlarına uyarak kılmalısınız. Bunun için firma seçimi, çıkış
saatiniz ve mola zamanına dair bütün tedbirleri aldığınız halde sonuç olumsuz
olabilir. Plânladığınız vakitte mola yerlerinde olamaz ve namaz vakti seyahat
esnasında girebilir.

Bu durumda ne yapmalısınız?

öncelikle
abdestli olmaya dikkat edin. çünkü, abdestli iken en küçük fırsatı bile hemen
değerlendirmeniz mümkündür. Ama buna imkân bulamamışsanız, yine de cesaretiniz
kırılmasın.

Bu durumda yapmanız gereken, otobüs kaptanına giderek, namaz
kılmak istediğinizi, uygun bir yerde durabilirse memnun olacağınızı, nazik bir
üslûpla söylemektir. Kimi şoförler böyle bir isteği hemen kabul etmektedir. Ama
bazıları, geç kaldıklarını, belirli bir vakitte gitmek istedikleri yerde
olmaları gerektiğini söyleyebilirler.

Nitekim bir yolcu böyle bir istekle
şoförün yanına gitmiş. Şoför, “Daha sonra kaza edersin” cevabını vermiş. Yolcu
da esprili bir şekilde, “Ya ben kaza etmeden önce, siz kaza ederseniz, ne
olacak?” diye sormuş.

Bu tür bir olay Mehmed Paksu Hocanın başından
geçmiş. Bir yolculukta namazı kazaya bırakmamak için şoförden müsait bir yerde 5
dakika durmasını rica etmiş. Şoför reddetmiş, bütün ısrar ve ricaları geri
çevirmiş. Az sonra otobüsün ön lastiklerinin ikisi birden patlamış. Şoför aracı
güçlükle durdurmuş. Tabiî, lastikler yenileninceye kadar mecburen mola verilmiş
ve Paksu Hoca namazını kılmış.

Burada önemli bir husus şudur: Şoför
reddettiğinde onunla tartışma yapmak yerine olumlu davranmak en iyisidir. “Nasıl
durmazsınız, bu benim en doğal hakkım, ibadet özgürlüğüne saygınız yok mu?”
türünden sözler söylemek, onu rencide edeceği gibi, daha da inatlaşmasına sebep
olabilir. Bunun yerine, “Yolculuklarımda hep bu firmayı tercih ediyorum. Daha
önce böyle durumlarda hep yardımcı olmuşlardı.

Zaten fazla bir zaman
almaz. Hemen farzını kılıp geleceğim” gibi bir ifade kullanmak, daha sevimli ve
ikna edicidir.

Unutmayın: Bütün alanlarda müthiş bir rekabet yaşanıyor ve
hiç kimse böyle nazik bir müşterisini kaybetmek istemez.

Uzun
yolculuklarda en büyük derdim, namazları vaktinde kılabilmektir. Bunun için
defalarca hesaplar yapar, sayısız formül üretirim. Şimdiye dek defalarca otobüs
şoförlerine namaz için durmaları ricasında bulundum. çoğunlukla anlayış ve
yardım gördüm.

c. Mecbursanız araçta kılabilirsiniz:

Tüm
tedbirlere rağmen dört başı mamur bir namaz kılma imkânınız olmazsa, araçta
kılmanız gerekir.

Farz ve vacip namazlarınızı hayvan ya da ulaşım
araçlarında kılmanızın zarurî halleri şunlardır:

– Binekden indiğinizde
can ve mal emniyetinden endişe ederseniz.

– Vasıtadan inme imkânınız
yoksa veya indiğiniz takdirde tekrar yetişemeyip kaçırmaktan
korkarsanız.

Bu durumlarda namazınızı araç içinde oturarak
kılabilirsiniz. Ancak tren, uçak, gemi gibi vasıtalarda mümkünse ayakta kılınır,
değilse oturarak kılınır. Hayvan veya vasıta üzerinde oturarak namaz kılacak
olan kimse, secdede rükûdan biraz fazla eğilir. Ancak otobüste öndeki koltuğun
üzerine baş koyarak secde etmek mekruhtur.

Hareket hâlindeki araçlarda
namaz kılarken kıbleye dönme mecburiyeti yoktur. Aracın gittiği yöne doğru
oturulan yerde îma ile namaz kılınır.

Bu saydığımız yolları hiç
denemeden, hiçbir gayrete girmeyip namazı kazaya bırakmak, büyük bir günahtır.
Yolculuk bittikten sonra namazların kazasını yapmakla sorumluluktan kurtulunmuş
olunmaz. çünkü, burada kazaya bırakmayı gerektirecek bir engel
yoktur.

İlmihallere bakarak yolculukla ilgili seferîlik hükümlerini ve
binek üzerinde namazın ayrıntılarını öğrenebilirsiniz. Bu konuları bilmemek,
namazı kazaya bırakmak için mazeret sayılmaz. çünkü, dinimizi yaşamaya yetecek
kadar bilgiyi öğrenmeye mecburuz.


Cem’-i takdim veya cem’-i
te’hir yapabilirsiniz

Eğer uzun bir yolculuk yapıyorsanız ve birkaç
namaz vakti seyahatte geçiyorsa, başka bir çözümden daha bahsedebiliriz. İlmihal
kitaplarında genişçe açıklanan bu çözüme, “cem’-i takdim ve cem’-i te’hir”
denir.

Yolculuk ve hastalık esnasında, öğle ile ikindi, akşamla yatsı
namazlarının takdim (öne alma) veya tehir (erteleme) şeklinde birleştirerek tek
bir vakitte kılınmasına Hanefî âlimleri karşı çıkmakla beraber, Şâfiî, Mâlikî ve
Hanbelîlere göre bu namazları birleştirerek kılmak caizdir,
yapılabilir.

Bu üç mezhebe göre, öğle ve ikindi namazları öğle veya
ikindi vaktinde peş peşe kılınabileceği gibi, akşam ve yatsı namazları da akşam
veya yatsı vakitlerinden birinde beraberce kılınabilir. Ancak bu namazları
kılmadan önce takdim veya tehir edileceğine niyet edilmesi
şarttır.

Meselâ, öğle namazını ikindi namazıyla birleştirerek ikindi
vaktinde kılacak kimsenin, öğle namazını kılabilmesi için ikindi namazının vakti
girmeden—yani bir farz namaz kılınacak kadar vakit varken—öğle namazını tehir
edeceğine dair niyet etmesi gerekir. öğle namazı takdim veya tehir edildiğinde
her zaman ikindiden önce, akşam namazının da yatsıdan önce kılınması gerekir.
Ancak sabah namazı için takdim veya tehir mümkün değildir.

Burada Hanefî
olan kimseler, dilerlerse diğer üç mezhebe uyarak, takdim veya tehir
yapabilirler.

İşte dinimizin böyle kolaylıkları varken yolculukta namazı
kazaya bırakmak hiçbir şekilde kabul edilemez.


Kılacaktım,
ama unuttum

Bir gün öğle ezanları mü’minleri Allah’la buluşmaya
çağırırken, sevgi, heyecan ve şevkle mescide gidiyordum. çevremdekilere,
“Duydunuz mu?

Aşağıda toplantı var. Hemen hazırlanın”
dedim.

“Toplantı” ne efsunlu bir kelimeymiş ki, insanlar bir anda
şaşırıp, katılmak zorunda olduklarını hissettirir bir hayıflanmayla, “Haberimiz
yok” diyorlardı. “öyleyse şimdi haberiniz oldu” dedim.

“Hemen abdestinizi
alın ve koşun.”

Bizim için bir vakit namaz binlerce toplantıdan,
buluşmadan, sohbetten önemli değil mi? “Namaz uykudan hayırlıdır” diyen Hz.
Bilâl (r.a.), aynı zamanda namazın her şeyden hayırlı olduğunu söylemiş olmuyor
mu? Devam ettim:

“Askerde komutanımız çağırsa koşarak huzuruna çıkarız.
Oysa bizi şu anda huzuruna çağıran, Kumandan-ı Akdes’tir. Ezel ve ebed
Sultanıdır. Dünya ve âhiretin Hâkimidir. Kim Ona hayır diyebilir?”

Bir
arkadaşım, “Namazı vaktinde ve cemaatle kılmak çok iyi. Ama nefse ağır geliyor”
dedi. Ben aksini düşünüyorum. Namazı vaktinde kılmak, çok hafif ve lezzetli.
Asıl onu ertelemek, nefsime ağır geliyor. Namazı kılınca aklım, kalbim, ruhum ve
hattâ nefsim rahatlıyor. Namazımı her hatırla
2008-04-24
08:07:52


Yorum Sayısı : 3




Mustafa diğer
yorumları

2008-04-24
19:48:29
AHHHH AHH O ALLAH ICIN AKAN GÖZYASLARI...
KARDESLERIM KUL OLMANIN GÖREVLERINI HEPIMIZ EHH
BIRAZCIK BILIYORUZ.YARATILISDA KI GAYEMIZ BU. ÖYARADAN a VARAN YOL NAMAZ
GÜZERGAHINDAN GECIYOR. BU YOLU DOGRU GIDENLER ANCAK YOLUN YARISINA
ULASACAK...NAMAZdan SONRA ORUC TUTMAK BIZ MÜ´MIN LERI YARADAN´IN KAPISINA KADAR
GÖTÜRE-CEK BUNLAR VE DIGER "EMRI BIL MAGRUF NEHY-i ANIL MÜNKER" ve HELAL
LOKMADAN SADAKA da bizi ACIZ KULLARI RAHMAN in HUZURUNA CIKARACAK.ONUN ICIN
PEYGAMBER EFENDIMIZ.s.a.s.in GÖZÜNÜN NURU NAMAZ YOLA KOYULUP RAHMAN a ULASMAK
ICI





Halil İbrahi
diğer yorumları

2008-04-24
10:59:47
Yemek yemekten neden sıkılmıyorsun?
Hiç düşündük mü?Hergün üç öğün yemek yemekten neden
sıkılmaz insan?O halde namazdan neden sıkılıyorsun?Nefsine yemeği yediriyorsan,
namazıda kıldırmalısın.Eğer inanıyorsan? Evde orurum ama kira vermem,araba
kullanırım ama masraf istemem diyebilirmisin?O halde hayat veren Rabbimize iteat
için namazda kılmalısın.Bu insan olarak yaratılmanın,akıl ve şuur nimetinin bir
gereği olduğunu düşünmelisin.Sayısız nimetler içinde yüzüp de teşekkür etmmek
asilik ve nakörlük değil mi?Şükret ve daha çoğuna ka





amazon.. diğer
yorumları

2008-04-24
09:30:46
bu haber ciddi değil di mi...
olmamalı.....
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.canmuhammed.ile.biz
 
Namazı terk ettim. Tekrar nasıl başlayabilirim?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
FORUM ANA SAYFA :: «««««İslam Adına Herşey Burada»»»»» :: İlmihal & Dini bilgiler-
Buraya geçin: