FORUM ANA SAYFA
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaPortal*GaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 İman Sorununa Teknik Bir Çözüm: Firavunlaşmış Duygu ...

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
SUMEYYE
Sitenin Onur Üyesi
Sitenin Onur Üyesi
SUMEYYE


Kadın Mesaj Sayısı : 443
Nerden : İSTANBUL
İş/Hobiler : Ehli Sünnete uygun kitapları okumak
Lakap : mercimek
Kayıt tarihi : 21/04/08

İman Sorununa Teknik Bir Çözüm: Firavunlaşmış Duygu ... Empty
MesajKonu: İman Sorununa Teknik Bir Çözüm: Firavunlaşmış Duygu ...   İman Sorununa Teknik Bir Çözüm: Firavunlaşmış Duygu ... Icon_minitimeÇarş. Mayıs 07, 2008 2:45 pm

İnançsızlarla iç içe olanlar yahut devamlı onlarla sohbet halinde bulunanlar çok iyi bilirler; onlar cevap veremedikleri sorular karşısında temel bir savunma mekanizması oluşturmuşlardır.Bu da tarih öncesi devirlerden bu yana süregelmiş bir mekanizmadır. Onlar cevap veremedikleri sorular ve halledemedikleri sorunlar karşısında; engin olduğunu düşündükleri mantık ve bilimden de yardım göremeyince, tek nokta-i istinad olarak “firavunlaşmış duygularını” bilirler ve kullanırlar.

‘Firavunlaşmış Duygu’ cümlesinin aslında birçok şerhi yapılabilir. Konumuza temellik yapması açısından bunu uzunca açıklayacağız.Lakin kısa bir tanımla bağnazlık yahut her ‘halükarda kabullenmemezlik’ diyebiliriz.Firavunlaşmış duygular, tam da sorunun; mantığı ve bilimi köşeye sıkıştırdığı anda devreye girerek ve hiçbir dayanak, neden sunmadan ‘hayır hayır öyle değildir’ dedirtir.Evet size de oldukça saçma gelen bu sistemati çoğu ideolojinin temelini oluşturmaktadır.Zira bir idea, ideoloji haline dönüştüğü zaman, onun tam zıddı mantıklı bir başka idea, ideolojileşirse yinede ilk ideolojinin hükmünü yitirmediğini görürsünüz.Çünkü o ideanın betonlaşmış, firavunlaşmış duyguları vardır.Bu idea için ne kadar anti formüller üretilirse üretilsin, ne kadar kanıt bulunursa bulunsun, ne kadar ispat sunulursa sunulsun; çıkılmaz noktaya gelindiği zaman ‘yinede olsun canım’ ve türevi cümlelere bürünerek bu mekanizma devreye girer ve mantığı, nesnelliği ve bilumum tartışma kaidelerini yerle bir eder.

Aslında firavunlaşmış duygusunu devreye sokanı dıştan izlediğiniz zaman onun yenilgiye uğradığını sanacaksınız. Zira bu düpedüz bir kaçamak, bağnazlık ve körü körüne inanç demektir.Fakat dıştan görünüş ne olursa olsun şurası bir gerçektir; bu bağnaz mekanizmayı devreye sokan kişi ideasını muhafaza etmiş, ideolojisinin bir ferdini (kendini) kaybetmesini önlemiş ve dolayısıyla kazanmıştır.

Firavunlaşmış duygulara neden firavunlaşmış duygular diyoruz? Bunun yanıtını sanırım o çok ünlü kıssa ile vermemiz yetecek ve ileriki şerhlerimizi destekler nitelikte bize yardımcı olacaktır.
“…ve Musa(as) Firavunun karşısına çıkarak tebliğini tekrarladı.Firavun yine kabullenmedi ve –haşa- kendisinden başka tapılmaya layık bir şeyin olmadığını tekrarladı.İşte o zaman Musa(as): “Madem sen ilahsın o zaman şu Nil’i ters akıtta bunu ispatla” dedi…Firavun bir süre düşündükten sonra: “Tamam ya Musa(as)…yarın bu saate buluşalım, ben Nil’i ters akıtacağım” dedi…Hemen meydanı boşalttılar, Musa(as) evine gitti, rutin ibadetlerini yaptı ve yatağına uzanıp gönlü ferah bir şekilde uyudu…Firavun ise oradan ayrılır ayrılmaz sarayına gitti ve odasına kapandı…Dizleri üstüne çöktü ve Allah’a yalvarmaya başladı…’Ey alemleri yaradan Yüce Rabbim(C.C)…Senin birliğine ve Bâkî liğine yemin ediyorum…Sen’in kudretin, afv ve mağfiretin sonsuzdur…Beni rahmetinin hakkı için bağışla ve benim yarın Nil’i ters akıtmama izin ver’ dedi…Bütün gece bu muhtevada, samimi dualar eden firavun uykusu gelmesin diye kendisini sakalından yukarı astı..Acı içinde dua etmeye devam etti…ta ki görüşme saatine kadar hiç odasından çıkmadı ve yalnızca Alemlerin Rabbi(C.C)’ine duada bulundu.
…O an gelmişti…Musa(as) ve Firavun ve ben-i İsrail toplandılar… Musa(as): “Hadi görelim senin ilahlık iddianı, eğer sözünde doğru isen Nil’i ters akıtta görelim” dedi..Firavun Nil nehrine dönerek emir verdi: “Ey nehir…dön ve tersine ak !”…Bunun üzerine nehir Allah’ın kudret ve keremiyle döndü ve tersine akmaya başladı.Bu durum karşısında herkesin dili tutulmuş gibiydi…Musa(as) ağlayarak Rabbin(C.C)e duaya ve sormaya koştu…varınca : “Ey Rabbim(C.C),Sen elçine zulmetmezsin,onu boynu bükük bırakmazsın…Oradaki hal ne idi?” diye sordu…Allah: “Ey benim rasulum,kulum, elçim…Sen gece yatağında uyurken o Bana dua etti..Öyle ki kendisini sakalından astı ve –Gerçekten Var Olduğunu Bildiği Rabbisine- Bana sığındı…Fakat sen uyudun” buyurdu…

Aslında, sahihliği kuvvetli, her kıssa da olduğu gibi, bu kıssada da alınacak dersler hususunda kütüphaneler doldurulabilir .Fakat biz konumuzun desteklenmesi için bir cihetine nazarlarımızı verecek ve bu istikametten Firavunlaşmış Duygu’yu tanımlayacağız.

Gördüğünüz gibi Firavun; alemleri yaratan, her şeye güzellik, şekil ve nizam veren bir ALLAH (C.C.) olduğunu, ve kendi kudretinin onunkinin yanında kesinlikle mukayeseye alınamayacağını çok iyi biliyor ve Rabbi’sini tanıyordu. Çünkü firavun tanımasaydı; Rabbi(C.C)'nin rahmetinin kendisi gibi müthiş bir günahkarı dahi kapsayacak kadar büyük olduğunu bilmez ve O’ndan af dilemeye cür’et dahi edemezdi…Eğer O’nun Mağfirli olduğunu bilmeseydi; O’ndan af dilemeye oturmaz,O’nun uyuyandan ise kendisine ibadet ve taatte bulunana yardımcı olacağını akıl etmezdi…Tabiî ki biliyordu, tanıyordu ve kabulleniyordu…
O’nu o kadar tanıyordu ki, O’nun ‘rahmet’ gibi manası çok deruni olan sıfatının hakkını vererek, rahmet hanesinin kapısını çok iyi çalıyordu.Diyor du ki: “Rabbim(C.C) ! Allah’ımm. Ben çok aciz ve günahkarım.Sen benim içimi de dışımı da biliyorsun.Ben kendime zulmettim.Sen kullarına zulmetmezsin.Ben çok iyi biliyor ve kabulleniyorum ki; “azabımın üstünde” dediğin rahmetin benim gibi bir cürümkarın cürmünü bile kapsayacak ve temizleyecektir.Zira hiçbir hal ve durumda, hiçbir faaliyetimde Sen’in kudretini ve azametini geçmeye çalışmadım ve düşünmedim.Ben ancak nefsine uyup kendine zulmedenlerdenim.Sen ise affeden,rahmet eden, her hal ve durumda kulunun tevbesine cevap veren Rahman-u’r Rahiym, Kadir-u Azim, Afüvv-ü’r Rahiym’sin(C.C)…Bu İsimlerinin hakkı için beni de bağışla ve bana dileğimi ihsan et ya Rabbi…”

“Rabbim” derken acziyetini kabullenip teslimiyetini bildiriyordu.fakat bundan daha önemlisi; Allah’ın yeryüzündeki her şeyden, ve dolayısıyla kendisinden de çok yüce olacağını ve her şeyi koruyup kuşatanın ancak ALLAH (C.C.) olabileceğini itiraf ediyordu.Biz bilemeyiz…Belki de her akşam Rabbim(C.C) deyip tevbe ediyor fakat her gündüz malın ve zenginliğin peşinden koşuyordu…
“Sen benim içimi de dışımı da biliyorsun” derken içini, halet-i sahih’ini döküyor ve bağışlama için O’nu kabullendiği idrak dünyasını gösteriyor, hemen ardından da suçunu kabullenerek ‘’Senden kaçılmaz’’ demek suretiyle Allah’ı yüceltiyordu…
“Sen kullarına zulmetmezsin…Şüphesiz Senin rahmetin azabının üstündedir” diyerek Allah’ı, Allah’ın sözleriyle tesbih ediyor, Mağfirli’nin kapısını güzel çalıyor, ve O’nu ne kadar çok tanıdığını bir kere daha itiraf ediyordu…
Ve dahi nice övgü ve teslimiyetlerle Allah’a teslimiyetini bildiriyor, O’nu yüceltiyor ve bu sıfatların hakkı için Allah’tan dileniyordu…ve ALLAH (C.C.) onu bu dileğine nail ediyordu…

Peki Allah’ı bu kadar bilmesine ve idrak etmesine, tanımasına ve tesbih etmesine rağmen neden O’nun varlığına ve birliğine tam manasıyla, hem iç hem de dış haletiyle şehadet edemiyordu? İnsan, bilmediğine düşman olur.Fakat o Rabbini(C.C) çok iyi biliyordu. Bu hal-i garibe ne idi?
İşte firavunu firavun yapan, bu idi…Adı modern zamanda çeşitli sapkın ve kör ideolojilerle süslenecek duygu bu idi.Bu duygu ‘dünya sevgisi idi…Temelde bu yatıyordu. Beton bir blok gibi; her türlü kanıt ve zahiriyete rağmen kırılmayan kör inancın temelinde, firavunlaşmış duygunun temelinde işte bu etken yatıyordu.

Dünya sevgisi, onu şu şekilde firavunlaşmış duygulara bürünmeye itiyordu… Eğer ben Tek olan Allah’a iman edersem, O’nun kaidelerine uyarsam o zaman elimdeki makam, mansıp, mal, mülk ve bilumum dünya zenginliği elimden gidecek, ve basit sıradan bir kul olacağım… Hem bunca zaman bu hususta emek verdiklerimi tek kalemde nasıl çizip atarım.İşte bu düşünce, işte bu korku insana her şeyi yaptırabilir. Bu korku en idealist bir somutçunun da içine düşse onu körü körüne soyuta bağlayabilir, ideallerinden taviz verdirebilirdi. Bu dünya sevgisi onu firavunlaşmış duygulara mübdela kılacak ve dünyanın sonuna kadarda onu oyalayacak, meşgul, müşrik ve sonunda muzdarib edecektir.

Demek ki aslında çok müthiş bir bilgi birikimine ve bilim vs. gibi gerçekçi temellere oturtulmuş sandığımız "kıramadığımız fikirler", aslında bağnazlık ve bağımlılık temeline oturtulmuş yokluk abideleriymiş. Aslında elinde elle tutulur gözle görülür hiçbir ıspat ve delil bulunmayan sözde maddeciler, sırf kendi çıkar ve istekleri doğrultusunda yaşamaya, inanmaya ve inandırmaya devam etmek için; kendilerini ve kendilerine inanları kandırmışlar ve körü körüne işe yaramaz fikir ve kametlere mübdela kılmışlar.
Tabiî ki kılmışlardır ve kılmaya da devam edeceklerdir. Zira onlar Kabilden bu yana dünyaya bağlanmış, zevk ve hevesata düşkün, nefsinin kölesi olmuş insancıklardır.

Hasılı Kabillerden, Firavunlardan, Karunlardan, Bel’amlardan günümüz asrına
kadar devam eden bu bozuk düşünce ve silsile, bu günde birçok sapkın aksiyonu beslemekte, beslemekten daha ziyade olarak yaşatmaktadır. Peki burada yapılması gereken nedir? Sanki yapılacak bir şey yok gibi görünüyor değil mi?…Zira karşımızdaki firavun hissiyatlı, bel’am kelamlı kişiye ne anlatırsak anlatalım bizi kabullenmeyecek.. Fakat zaten onların kabullenmeleri bize lazım değil. Biz onlar gibi kalbi enteresan bir şekilde mühürlenmiş kör cahilleri zaten ıspatlarla ve zahiriyetle çevirmeye uğraşmayıp; ancak henüz kalbleri kilitlenmemiş, gözleri nefisleri tarafından kör edilmemiş, zihinleri şeytan tarafından köle edilmemiş, gönlü ve hissiyatı dünyaya karşı derunileşmemiş; içinde yaşama ve yaşatma potansiyeli, iman ve ihlas kıvılcımı olan fertleri safımıza çekmeye uğraşacağız… Lakin şu kaçınılmaz bir gerçek ki onlarla savaşta asla onların sözleri ve saldırıları altında kalamayız .İşte bunlara karşı savunma ve saldırı silahımız onların bu firavunlaşmış hissiyatlarını bilmek ve kullanmak… Pençelerine düşürdükleri ve düşürmeye çalıştıklarına, onların bu istidatsızlıklarını, bu cahilliklerini derinlemesine anlatıp, kurtarılabilecek olan tüm ganimetleri kurtarmaktır.

Biz aksiyonun tek cihetinden bakamayacak kadar alim ve mü’miniz. O zaman biz onların silahlarını etkisiz hale getirmeyi bildiğimiz gibi, onların silahlarını lehimize çevirmeyi de bilmeliyiz. Peki, bunu nasıl yapacağız?
“Düşmanın silahıyla düşmana karşı savaşınız” Ferman-ı Sübhanisini duyduğumuz andan beridir; ince hesapları, taviz vermeyi, bir verip beş almayı öğrendik.Fakat bunları yaparken asla şirazeyi dağıtmadık, yoldan çıkmadık ve tavizleri yozlaşma ve özünü kaybetme sınırın yanına yakına vardıracak merhaleye getirmedik.

İşte biz bu asırda da; şeytanice planlara karşı, üstün mümin zekasıyla planlar yapacağız. “Sana verir talkımı kendi götürür salkımı” şeytani düsturuna karşın, canından vazgeç canlar kazan parolasıyla operasyonlar düzenleyeceğiz… ve onların bu iğrenç huylarını bile İslami sınırları ve ALLAH (C.C.) rızasını gözeterek yeniden yorumlayacak ve adeta rahmet deryasına girip çıkmış cürümkâr beden gibi, ak ve pak olarak dine kazandıracağız.

Biz firavunlaşmış duyguyu işte bu mülahazalarla yıkayıp yuyacak, dimağımıza safiî bir halette yerleştireceğiz.Elbette bağnazlığı nasıl bir rahmet çarşafına büründüreceksiniz? diye soranlar olacak. Onlara da cevabımız: “Aşk” la olacaktır…

İslam kelime manasıyla teslimiyet demektir. Hani helaliniz olan mü’mine size sıkıntılarınızın sizi çok sıktığı bir anda: “tasalanma…ben seninle kuru ekmeğe değil açlığa ve yokluğun her türlüsüne razıyım.Çünkü ben sana teslim oldum” dediğinde; dünyalar size bağışlanmış gibi olur ve o müstesna ve aciz kişiyi el üstünde tutmak için kendinizi parelersiniz…İşte İslam’daki ALLAH (C.C.) ve kul münasebetine de –Allah’ı tüm eksik ve noksan sıfatlardan tenzih ederek- o cihetle bakın.Sizin İslam çatısı altında, Allah’a karşı olan sadakat ve teslimiyetinizde de bu manalar gizlidir.Siz Allah’a teslimiyetinizi, her durum ve şartta bağlılığınızı sunduğunuz anda, Kudreti,Rahmeti ve Keremi Sonsuz Olan ALLAH (C.C.); size hem dünyayı hem ahireti bağışlayacaktır? Şüphesiz O kullarından daha lütufkardır…

İşte bu istikamette bizde; kah onların silahını etkisiz hale getirme, kah onların silahını onlara karşı kullanma ve kahi ALLAH (C.C.)(C.C)’a sadakatimizi her durum ve halde ıspatlama adına, biz de kendimize Firavunlaşmış Duygular edinecek ve ömrümüzün sonuna kadar bunlardan taviz vermeyeceğiz. Ömrünün sonuna kadar sınav edilmekle haberlendirilen ve dikkate sevk edilen biz Müslümanlar için, Firavunlaşmış Duygular çok büyük ehemmiyet arz etmekte.
Bu yüzden… Hangi çağımızda, hangi yaşımızda olursak olalım, bilgi seviyemiz ve idrak kapasitemiz hangi ölçütte olursa olsun; önümüze kanıt diye milyarlarca mantığa uygun safsata ve yalan dökülse, hepsi nefsimize ve o yetersiz mantığımıza uygun gelse ve biz bunların altında kalsak, tıpkı bu gün firavun soyluların bağnazlığı kullanıp; bu kanıtların hepsine göz göre göre ‘yalan’ demesi gibi, bizde; her halukarda teslimiyet ve her durumda, aşk derecesinde bir münasebet gibi betonarme duyguları devreye sokacak ve o anda yalnızca onlara itibar edeceğiz…

Aslında örneği verirken bu iki örneğin birbirine çok benzediğini sananlar olabilirler. Hayır ! Bu iki durum yalnızca ilk etapta birbirine benzer. Yani “mantığa uygun gelse bile kabullenmeme” safhasında… Fakat bu noktadan sonra müşriklerin firavunlaşmış duygularında bağnazlık belirir. Çünkü onların gerçekten hiçbir dayanakları yoktur. Mezara girince yitirecekleri dünya sevgisinden başka… Fakat biz firavunlaşmış duygularımızı devreye soktuğumuzda da şunun idrakinde olmaya devam ediyoruz: “evet…ben şimdi bu sorulara ve ıspat diye sunulan mantığa yatkın iddialara cevap veremedim. Ama ileride mutlaka bunların cevaplarını öğreneceğime eminim. Zira 1400 yıl boyunca milyarlarca dahi geldi ve muhtemelen Müslümanlara bu soruları yöneltti. Eğer onlar bu iddialarında doğru olsalardı bu gün Müslümanlık yeryüzünden silinir, İslam’ın adı unutulurdu.Demek ki bu benim cevaplayamadığım, fakat kesinlikle cevabı olan sorular karşısında ben imanımı yitirmemeliyim. Kaldı ki herkes kulluğundan gelen bir yetersizlikle, her şeyi elbette bilemeyecektir. O zaman ben –şimdilik- firavunlaşmış, betonarme, altın kaplı çelikten oluşan, katı fikirlerimi devreye sokarak bu şeytan vesveselerinden kurtulmalı ve hemen koşup cevap veremediğim bu safsataların gerçekten safsata olduğunu kendim öğrenmeliyim… Fakat ilk aşama teslimiyet ve aşk duyguları ile tefrikaların dolduruşuna gelip –haşa- yanlışa sürüklenmemeliyim.”

İşte her durum ve halden kendisine paye çıkarmayı başaran Müslüman, kâfirin en kavi silahını bile kendi lehine bu şekilde çevirmeli. Düşmanı tanımalı, onun silahıyla silahlanmalı ve bu yolda ser füru etmeden, duraksamadan yürümeli.

Bunun için sürekli iman’ı beslemek, teslimiyeti derunileştirmek, iştiyakı körüklemek ve dirayetli duygusallığı yakalayıp yaşatmak gerek…



A.Eren AKYAR
13/05/08
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
taz
Sitenin Onur Üyesi
Sitenin Onur Üyesi
taz


Erkek Mesaj Sayısı : 1497
Yaş : 45
Kayıt tarihi : 18/04/08

İman Sorununa Teknik Bir Çözüm: Firavunlaşmış Duygu ... Empty
MesajKonu: Geri: İman Sorununa Teknik Bir Çözüm: Firavunlaşmış Duygu ...   İman Sorununa Teknik Bir Çözüm: Firavunlaşmış Duygu ... Icon_minitimePerş. Mayıs 08, 2008 10:03 pm

Allah razı olsun kardeşim
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.canmuhammed.ile.biz
SUMEYYE
Sitenin Onur Üyesi
Sitenin Onur Üyesi
SUMEYYE


Kadın Mesaj Sayısı : 443
Nerden : İSTANBUL
İş/Hobiler : Ehli Sünnete uygun kitapları okumak
Lakap : mercimek
Kayıt tarihi : 21/04/08

İman Sorununa Teknik Bir Çözüm: Firavunlaşmış Duygu ... Empty
MesajKonu: Geri: İman Sorununa Teknik Bir Çözüm: Firavunlaşmış Duygu ...   İman Sorununa Teknik Bir Çözüm: Firavunlaşmış Duygu ... Icon_minitimeCuma Mayıs 09, 2008 1:00 pm

Amin ecmain kardeşim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İman Sorununa Teknik Bir Çözüm: Firavunlaşmış Duygu ...
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
FORUM ANA SAYFA :: «««««İslam Adına Herşey Burada»»»»» :: islami sohbet ve Vaazlar-
Buraya geçin: